Dışarıda da içeride de ahlaksız bir ittifak sürüyor.
Bu ittifakın ayaklarından birini oluşturan FETÖ tıpkı PKK gibi hem dışarı, hem içeri sayılır.
CHP’nin her iki örgütün kontrolüne girdiğini, daha doğrusu her iki örgütün siyasi hamiliğini yapar bir hale dönüştüğünü söylemek bile gereksiz.
Ahlaksız ittifakın dışardaki görüntüsüne bakın.
ABD’nin silahlı paramiliter gücü PKK, DEAŞ’la Rakka’da bir anlaşma yapıyor.
Ve bu anlaşma neticesinde DEAŞ’ın silahlı militanları şehri kontrollü bir biçimde terk ederek PKK’ya teslim ediyor.
Peki bu anlaşmadan ABD’nin haberinin olmaması mümkün mü?
Elbette değil!
DEAŞ’ın, şehri PKK gözetiminde terk ettiğini gösterir fotoğraflar ve video görüntüleri medyaya düşmemiş olsaydı ABD-PKK-DEAŞ ittifakı görülmemiş olacaktı.
ABD önce inkâra yattı.
Sonra görüntüler karşısında bu anlaşmadan haberinin olmadığını söyledi.
Ama hemen ekledi: “Bu anlaşmaya saygı duyuyoruz.”
İşte bu!
PKK ile DEAŞ arasındaki bu ahlaksız ittifaktaki başrolünü bu sözlerle açığa vuran ABD’nin, “DEAŞ’ın kökünü kazımak” için bölgede bulunduğu tezi de çökmüş oldu.
Bir başka deyişle, DEAŞ’ın gerçekte kimin imalatı olduğu ve hangi amaçlar için bölgede bulundurulduğu da gün gibi ortaya çıkmış oldu.
Elbette hedef ülke Erdoğan liderliğindeki Türkiye’dir!
ABD bölgeyi kaba kuvvetine dayanarak şekillendiriyor.
Suudi Arabistan ve Lübnan’daki son gelişmeler bunun bir gereği niteliğinde.
Bunun Filistin’e nasıl sirayet edeceğini yakında hepimiz göreceğiz.
Ama en önemlisi bu şekillendirme siyasetinin son kertede Türkiye’yi nasıl hedef aldığını da somut örnekleriyle göreceğiz elbet.
DEAŞ’ın asıl varlık nedeninin Türkiye olduğunu söylediğimizde dudak bükenler, biliyorum şimdi de bu laflarımızı “paranoya” olarak nitelendirerek savuşturma yoluna gideceklerdir.
***
Bu ahlaksız ittifak karşısında CHP sizce ne tepki verdi?
Bir kez olsun ABD’nin PKK’ya verdiği silahlı destek için sesini çıkartmayan CHP, ne hikmetse ABD-PKK-DEAŞ arasındaki bu kirli ittifak karşısında da sessiz kalmayı yeğledi.
Erdoğan başkanlığındaki Türkiye’nin, FETÖ’cülerin kumpasıyla gündemleştirilen “DEAŞ’a silah yardımı!” yaptığı iddialarına militanca sahip çıkan CHP, nedense ABD’nin hepimizin gözleri önünde PKK terör örgütüne tırlar dolusu silah yardımında bulunmasını sorun etmiyordu.
ABD’nin bilgisi dahilinde gerçekleşen PKK-DEAŞ işbirliğine de tek bir eleştiri getirmeyen CHP için varsa yoksa tek düşman Erdoğan.
Kılıçdaroğlu Suriye PKK’sı olan PYD’yi “Kendi topraklarını savunan bir özgürlük hareketi!” olarak tanımlarsa, onun yardımcısı da kalkar “PYD tıpkı CHP gibi bir siyasi partidir” der.
CHP ile PYD’yi aynı safa yerleştiren Kılıçdaroğlu, “hendek terörü”nün yaşandığı sıralarda PKK’lı teröristlere “arkadaş” diyerek arka çıkıyor ve teröre karşı haklı bir mücadele yürüten AK Parti hükümetini sözcüleri marifetiyle “Kürt halkının katliamcısı” diye suçluyordu.
Ahlaksız ittifak dediğim şey bu işte!
Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz FETÖ darbe girişimini “Kontrollü darbe!” diye tarif edip Erdoğan’ın üstüne yıkması ve milletin seçilmiş liderini “diktatör!” ilan edip FETÖ’cüleri “mağdur edebiyatıyla” sahiplenmesi tamamen bir projenin eseridir.
Kılıçdaroğlu geçen salı grup toplantısında daha açık ve pervasız bir dille darbecilere sahip çıktı.
Darbeci harp okulu öğrencilerini masumiyetin timsali olan anneler üzerinden savundu.
Gene hedefindeki tek kişi, Erdoğan’dı.
Diyeceğim şu özetle: Türkiye’ye yönelik derin kuşatmanın ve devletimizin bekasına yönelik tehdidin hangi güç odakları tarafından, nasıl ahlaksız ittifaklarla sergilendiği gün gibi aşikârdır.
Kılıçdaroğlu CHP’sinin bu kirli ve ahlaksız ittifakın bir parçası haline dönüştürüldüğü artık ayan beyan ortadadır.
Kılıçdaroğlu’nun, “Atatürk” ve “Atatürkçülük” üzerinden hâlâ Erdoğan’a laf söylüyor olması ise tam bir ironidir.
Kılıçdaroğlu’nun savunduğu ve yaptığı şey “Atatürkçülük” ise şayet, işbu Atatürkçülükle zinhar alakamızın olmadığını/olmayacağını herkes bilsin.