Hoşlanmadığımız birilerinin, herhangi bir konu ya da meselede, hoşlanmadığımız bir zamanda ya da hoşlanmadığımız bir mekanda, hoşlanmadığımız bir şeyler yapması ya da hoşlanmadığımız şeyler söylemesi ve yahut hoşlanmadığımız fikirlere sahip olması ve bu fikirler için çaba ve gayret sarf etmesi, onu bizim nezdimizde eşit olmayan vatandaş yapmaz. Biz yapılıp edilenden hoşlanmıyoruz diye vatandaş ya da birey anayasa koruması altında olan bireysel hakları buharlaşmaz.
Bizim hoşlandığımız şeyler, sırf biz onlardan hoşlanmıyoruz diye bizi erdemli yapmaz; çünkü erdem kendi kendimize bahşedeceğimiz bir ödül değildir. Erdem, daha önce de defalarca bu sayfalarda yazdığım gibi ‘’ başkalarının varlığına ve haklarına nurlu gözlerle bakmaktır.’’ Kendimizi öteki ile eşitleyerek, ötekinin hak ve hukukuna saygıdan öte, bunu içselleştirerek empatinin ana unsuru haline getirmektir.
Ahlak, kişi ve kişi haklarını yasadan önce korumayı gerektirir. Ahlak, kişi ve kişileri yargı önüne çıkarmadan önce hakkaniyetli davranıp, o kişi adına onun çıkarlarını ondan önce korumak demektir.
Bizim hoşlanmadığımız şey otomatik olarak suç halini alamaz.
Suç ve suçluyu bizim duygularımız belirleyemez.
İçgüdülerimiz veya öngörülerimiz veya sezgilerimiz kanun, yasa ya da hukuk yerine ikame edilemez.
Olmaz böyle şey. Olmamıştır da. “Ben yaptım oldu” diyenlerin ömrü hiç uzun olmamıştır. Tarih onları yad ile hiç anmamıştır.
Hiç birimizin kaderi hukuk adına görevlendirmediğimiz birilerinin iki dudağı arasında olamaz. Bizim kaderimiz o iki dudak arasına sığamaz.
İnsanlığın binlerce yıllık adalet ve hak arayışı, adına ‘’hukuk’’ dediğimiz toplumsal bir sözleşme ile sonuçlanmıştır. Hukuk, ihtilaflarımızı ne şekilde çözeceğimizi söyler. İhtilaflıyken bile birbirimize nasıl davranmamız gerektiğini kurallar ile belirler.
Herkes, her vatandaş, fikri zikri ne olursa olsun vatandaşlık bağı ile bu ülkeye bağlı olan herkes, bila-istisna bu kurallara uymak ve gereklerini yerine getirmekle mükelleftir. Yasa yapıcı da, yasa uygulayıcı da ve kolluk görevlileri de.
Ama bugünlerde işler pek öyle yürümüyor.
15 Temmuz rezaletinin yarattığı sarsıntıdan kendine vazife çıkaranlar var. Kendini bizzat Kanun Hükmünde Kararname sananlar var.
Görsel ve yazılı medyada siyasi analizi bir suç unsuru haline getirip, yasalarımızda yazılı olmadığı halde yeni bir suç icat edenler var.
Kendini mahkeme yerine ikame edip manşetlerde mahkeme kuranlar, yargılayanlar, cezalandıranlar ve uygun bulduğu cezayı infaz edenler var.
Başka Türkiye yok; günahıyla sevabıyla bütün insanlarımız bu ülkenin evlatlarıdır. Yanlış yapan varsa mutlaka cezalandırılmalıdır. Ama bunu yapmaya çalışırken yangından mal kaçırır gibi özensiz davranmak, peşin hükümlerle meselelere müdahil olmak ve gerçeklerin yerine duygularımızı ikame etmek hiç kimseye fayda vermez. Zarar görecek olan şey, her şeyden önce Türkiye’dir. Türkiye’nin itibarı ve onurudur. Türkiye’nin uluslararası çıkarlarıdır.
Biraz soluklanarak, biraz akl-ı selim davranarak biraz da herkesin en az bizim kadar yasal anayasal hakları olduğunu unutmadan, insani ilişkilerin özünü koruyarak davranmak gerekir.