Beşiktaş’ın, kendisini Beşiktaş’tan aşağıda görmeyen takımlara karşı daha etkili oyun oynadığına tanık olduk bu sezon. Sahasına kapanan takımlar karşısında zorlanırken, açık oynayan iddialı rakipleri önünde daha iyi futbol değerleri ortaya koyabildi. Dün de White Hart Lane’de bir iddialı Premier Lig takımı gibi girişti mücadeleye. Temposu vardı, hızlı ileri çıktı, topu öne oynadı, hücumda baskı başlattı, geriye dönüşlerinde rakibini kontrol etmeyi unutmadı. Tek top oynadı. Pozisyonlar üretti.
Olcay o müthiş fırsatta topa iyi vursa, ilk golünü 2.dakikada kazanırdı. O vuruşlar var ya o vuruşlar... İyi olsalar ilk yarıyı 3-1 önde kapatırdı Beşiktaş. Tottenham bir kez şut olanağı yakaladı, golünü buldu. Ancak Kane’in vuruşu Tolga’nın önleyebileceği cinsten değildi.
Biliç, Oğuzhan’ın görevini bu kez Sosa’ya verdi. Sosa’nın Oğuzhan’a üstün yanı, oyunu aralıksız yaşaması ve topu ona göre çok daha çabuk kullanmasıydı. Bu verim farklılığıyla ikisi arasındaki sıralamada Sosa hep üste çıkar. Çok koşarak takıma katkı yapan Veli’nin yerine 65.dakikada oyuna Oğuzhan katıldı. Tottenham artık oyunu yavaşlatmanın ve durumu korumanın peşindeydi. Beşiktaş orta alanı da ele geçirmişti. Biraz daha beceri yüklemek yararlıydı. Az sonra 4 kez karavana atan Olcay’ın yerini Mustafa’nın alması da bir umuttu. Değişiklikler yerindeydi. Ancak takımın oyun isteği ne denli yerinde kalsa, fizik gücü giderek kırılmaya başladı. Gökhan’ın ilk yarıdaki etkisi ikinci de azaldı. Yavaşlayınca, daha çok kontrole girdi. O da hızlı oyunda topu çabuk kullanabildiğini gösterdi, ancak fiziksel dayanıklılığı kaybolunca top kayıpları arttı. Maçı Beşiktaş farklı kazanabilirdi. Bu farkın önünde duran tek önde gelen engel girilen pozisyonlarda topu iyi kullanamamaktı.