Çanakkale’de 50 bin İslamcı ölmüş, onun için Mustafa Kemal ve arkadaşları Cumhuriyet’i “Devlet uleması” diye nitelenecek insanlar ile kurmuşlar. Vurucu cümle şu:
“AK Parti de Çanakkale Savaşı’ndan sonra başımıza gelen en büyük felaket! Entelektüellerin hepsini devletleştirdi! Zihinlerini uyuşturdu. ...devletin ideolojisini üreterek post-Kemalizm’i var ettiler. Post-Kemalizm’i şu anda İslamcılar üretiyor.”
Nasıl müthiş yargılar.
Kim kaldı geriye, bir Ali Bulaç herhalde bir de “İslamcılık bitti” diyerek çok önceden Ali Bulaç’ın da üstüne çizgi çeken ve şimdilerde Hayrettin Karaman Hoca’yı yeme misyonuna soyunan Mümtazer Türköne.
Baksanıza, Etyen Mahçupyan bile Cemaat gazetesinden ayrılarak devletleştirildi!
Ben mi, ben çoktan devletleştirilmiştim!!!
Gülay Göktürk mü? O hâlâ orada ve Ali Bulaç’tan farklı şeyler yazıyor, hayret!
Bulaç’ı okuyunca beni bir gülme krizi almadı dersem yalan olur.
Bir grup hacca gitmiş, bir de kafile başkanı var. Bir ara başkan kafileden kopmuş. Elinde bir bayrak, oraya buraya bakınıp duruyor. Birisi yanına yaklaşıp sormuş, “Ne oldu hocam?” “Ne olacak, kafile beni kaybetti” demiş adamcağız.
Ne dramatik durum, “İslamcı kafile” Ali Bulaç’ı kaybetti!
Ali Bulaç, elinde Zaman gazetesi ya da Bugün, Mümtazer Türköne ile birlikte bayrak sallayıp duruyor.
Hey gidi dünya hey!
“İslamcı aydınlar”ın devletleşmesi ne kelime, aslında “Devlet kaynaklarıyla beslenmediği”ne Ali Bulaç’ın şahitlik ettiği bir tek Camia dışında bütün cemaatler “Refah Partisi dönemiyle birlikte kamu kaynaklarından bu yapılara para aktarılınca, sivil toplum kuruluşu olmaktan çıkıp ‘sivil devlet kuruluşu’ olmuşlar.”
Hele Ak Parti dönemi...
Ancak burada Bulaç’ın kafası karışıyor. Acaba Ak Parti, cemaatlere yardım edip onları devletleştirdi mi, yoksa, tıpkı Camia’ya olduğu gibi diğer cemaatleri de hedefe mi koydu? Bugün’deki mülakatına bakılırsa Bulaç’a, kendisinin ve Camia’nın yanında müttefikler bulunsun diye, Nurcu, Süleymancı, Mahmut Efendi veya başka cemaatleri de vuran bir Ak Parti lâzım. Bir sosyolog olarak bu müthiş tespiti yapmazsa doğru bir tespit yapılmış olmaz.
Haa, bu arada Ak Parti’nin 12 seneden beri geçen 9 seçimde aldığı yüzde 50’ye yakın oyun kaynağını da bulması lâzım Ali Bulaç’ın. “Merkes sağ seçmen, Kürtler, geleneksel muhafazakar kesimler, yoksullar, bütün cemaatler, tarikatlar, radikal gruplar, ılımlı İslamcılar bir koalisyon oluşturarak Ak Parti’yi çıkardılar” diyen de, yani güya kendilerini yiyecek olanı destekleyenlerden bahseden de o.
Tam bir Kılıçdaroğlu sendromu.
Ali Bulaç’ın asıl bozulduğu alan dış politika alanı.
Ak Parti iktidarı 2011’den sonra, bizim devletin ruhen yeniden bedenlenme kabiliyetinin ürünü olarak İttihatçıların eline geçmiş, “Yeni Osmanlı” hülyalarına kapılmış. Erdoğan’ın, Gül’ün, Arınç’ın, Davutoğlu’nun göremediği bu gerçeği Ali Bulaç keşfetmiş, milliyetçi Arap entellektüelleri dahil dünya aleme bunu ilan ediyor. Ve Arap entelektüellerinin gönlünden geçeni harfi harfine seslendiriyor: “Niye senin hâkimiyetine gireyim” dediler. 300 milyon Arap var. Nüfus olarak senden üstünler. Yerüstü ve yeraltı kaynakları daha zengin. İslamiyet orada zuhur etmiş. Türkiye’nin hâkimiyetinin hiçbir mantığı yok.”
Bu da tam bir Arap milliyetçisi entelektüeller sendromu.
Bulaç’ın, Ak Parti politikalarına yönelik bu müthiş ikazını, bir ara, Ak Parti’nin Ortadoğu’ya açılımını tehlike boyutunda değerlendiren ve “Eksen kayması” tartışmalarını gündeme getiren Batı dünyası da duymuştur mutlaka.
Ah, diyorum ben, Ali Bulaç yönetseydi şöyle Cumhurbaşkanlığını, Başbakanlığı, Dışişleri Bakanlığını, her şey nasıl da tıkır tıkır işlerdi: Suriye başka olurdu, Mısır başka, Irak başka, Türkiye başka. Aleviler başka, cemaatler başka...
Ali Bulaç’ı anlamaya çalışıyorum, zor.
Ali Bulaç’taki değişimi tahlil etmeye çalışıyorum, zor.
Durduğu ve seslendirdiği görüşlerin, nerede karşılık bulacağını tahmin etmeye çalışıyorum, zor.
Evet Türkiye’de bir süredir bazı islamcılarda bir şeylerin olduğu muhakkak. Bu noktada öncelikle Ali Bulaç’ın kendi yürüyüş seyrini tahlil etmesi ve kendi kendisine yardım etmesi en hayırlı tavır olacak, diye düşünüyorum. Yanı başındaki sütunda “İslamcılık öldü” fetvasını veren Türköne ile yanyana çok ilginç bir ikili oluşturuyorlar da onun için söylüyorum.