İngiliz’in başta Hindistan ve Mısır, Doğuya, daha doğru bir deyimle Hıristiyan olmayan milletlere uygarlık getirdiğini bütün yapıtlarında vurgulayan yazar Rudyard Kipling’in 1889 yılında yayınlanan şiirsel anlatımlı destanı, Ah Doğu Doğu’dur/ Batı da Batı/ Bunların buluşmasıysa mümkün değildir asla/ diye başlar. Ve devam eder gider. Buraya bir nokta koyalım ve neredeyse otuz beş yıl öncesine gidelim. Rahmetli Bülent Ecevit, bir sohbet sırasında üç ozan sevdiğini bunların da Kipling, Tagor ve Ezra Pound olduğunu söylemişti. Bu sohbeti rahmetli Attila Ağabeye (İlhan) anlattığımda gülümseyerek “Ah şu tatlı su Frenkleri ah...uygarlığın salt batıdan gelebileceğini, bizimse cahil, geri kalmış olduğumuzu bellemişlerdir ki, iki yakamızın bir araya gelmemesi için ellerinden geleni ardlarına komazlar!” demiş sonra da devam etmişti: “Ülkeyi yönetmeye soyunan bir adamın en sevdiği üç şairden başlıcası, yani Kipling, İngiliz sömürgeciliğinin borazancıbaşısı, Tagor Hindistan’da İngiliz’le iş birliğine soyunanların başını çekenlerden, Ezra Pound’sa Mussolini hayranı bir Faşist. Nazım’ı, Necip Fazıl’ı, Mehmet Akif’i, Sabahattin Ali’si dururken bizim Batı hayranları gider Kipling’e alkış tutar!” Sonraları rahmetli Bülent Ecevit’de “gerçeği gördü” hele de 12 Eylül’den sonra ya, gelin bunu başka bir güne bırakalım.
Şimdi, Kipling’in bu lafı Batı’nın Doğu’ya bakışını pek güzel anlatır. Doğu’ya özgürlük gelecekse bunu ancak Batı getirebilir, sınırlarını da gene o belirler. Kendi kendini yönetmeye soyunmak, kalkınmak, Batı’yla boy ölçüşmeye durmak Doğu’lunun haddi değildir. El pençe divan durup “ağam paşam” dediği sürece Doğu’lu adamdan sayılır Batı’lının gözünde. Onun için, “Mısır’da darbeden sonra 29 günün bilançosu 450 ölü, 8 bin yaralı, 1 beş yüz tutuklu, onlarca gazete, tv kanalı ve radyo kapatılmış, Batı nerede?” gibi sorular anlamsızdır ve sağır kulaklara düşer. Batı’nın umurunda değildir kaç Doğu’lunun öldüğü,yaralandığı, özgür olup olmadığı. Öldüren, asan kesen Batı’nın önünde boyun kırıp diz vururyorsa o saat makbul adam katına oturtulur adı ister Sisi olsun ister Evren!
Ne demiş Churchill? “Bir damla petrol, bir damla Doğu’lu kanından daha önemlidir!” Batı, Doğu hele de Orta Doğu topraklarında petrol olduğunu anladığı gün ve de Gülbenkyan bunu daha önce Abdülhamid Han’ın çıkarttığı jeolojik haritalarla Londra’ya kanıtladığı an Osmanlı’nın başına çöreklenmişti ki engerekli yılan kaç para! Abdülhamid Han boşuna mı Musul’la Kerkük’ü kendi parasıyla satın alıp Padişah Mülkü ilan etmişti? Tahttan indirilmesinin asıl nedeni de budur. Batı bunun için Jön Türk’lere de İttihatçılara da destek vermiştir zaten. Mahmut Şevket Paşa niye yollamıştır Fethi Bey’i Selanik’e ve Abdülhamid Han’dan “bütün mal varlığını Osmanlı ordusuna bağışlamasını istemiştir!” Padişah bunu yapınca da Kerkük’le Musul uçmuş, Lozan’daki aymazlığımız sonucu da hepten Londra’nın cebine girmiştir.
Mursi Mısır’da iktidara halkın oylarıyla geldi. Batı’nın uysal çocuğu olarak tepeden inmedi. Ülkesini halkının istekleri doğrultusunda yönetmeye çalıştı ama olmadı, olamazdı da. Batı buna izin vermezdi. Ve Sisi’yi itiverdi arkasından; çıkardı sahneye. Ama bu kez Batı’nın hesabı çarşıya uyacağa benzemiyor. Çünkü halk direniyor, sokakları dolduruyor ve Batı’nın kuklasına “defol git!” diye haykırıyor. Milletin oylarıyla gelmişleri, yerli iş birlikçileriyle birlikte askerin iktidardan indirmesi artık eskisi kadar kolay değil. Batı bunu anladığı gün Kipling’in şiiri çöpe atılacak Batı burnunu Doğu’nın iç işlerinden çekecek, saygıyla, insanca ve eşit koşullarda yaklaşmak zorunda kalacaktır...