Almanya, Amerikan sermayesinin yoğun biçimde ülkeye girişinin ardından iş gücüne ihtiyaç duymuş, 1961 yılında imzalanan bir anlaşmayla ilk Türk işçi kafilesi yola çıkmış. Almanya’ya giden Türkler’in amacı para kazanıp Türkiye’ye dönmekti. Ancak büyük çoğunluğu ailelerini de getirterek Almanya’da yaşamlarını sürdürmüş. Ne var ki 1973’te Almanya göçmenlere kapılarını kapatmışsa da yasa dışı yollardan ya da sığınma amacıyla Türkler ülkeye girişi sürdürmüş. Almanya sayısı milyonları aşan Türklerin uyum sağlamaları için doğru dürüst hiçbir önlem almamış, çünkü kendisini hiçbir zaman ABD ya da Avustralya gibi bir “göç ülkesi” olarak görmemiş. (BM Raporları) Bugün 3 milyon Türk Almanya’da yaşamakta; bunlara Alman vatandaşlığına geçmiş 620 bin kişiyi de eklemek mümkün tabi. Türkiye etnik kimlik ayrımı yapmadığından, 3 milyon kişiyi de Türk olarak tanımlarsa da içlerinde Türkiye kökenli, Türk olmayan guruplar da vardır ama ana dileri Türkçe’dir. (Alman Ulusal İstatistik Bürosu verileri-2012)
Bakınız, kısacası Almanlar dünyada hemen herkesi eleştirmek konusunda uzmandır. Frederick’ten, Bizmark’a, Kayzer Willhelm’den Hitler’e, Merkel’e kadar kim yönetime gelmişse Almanya’da, iğneyi herkese batırmış, çuvaldızıysa aklına bile getirmemiştir. Türkiye’yse hemen her zaman her zaman hedef tahtasındadır; tek beğendiği, kemiklerini kırmak istercesine kucakladığı iktidar İttihatçılardır. Onlar da, Almanların inkar edilemez yardımıyla imparatorluğu tarihe gömmüşlerdir!
***
Türkiye’de yaşanan bütün siyasal çalkantı ve bunalımlarda ilk eleştiri hep Almanya’dan gelir. Alman istihbarat kuruluşu BND’nin Türkiye’de cirit attığı yıllardır yazılıp çizilir, PKK’yla ilişkilerinden de sıkça söz edilir. Kısacası Almanya Türkiye’yi bilinçaltı da olsa, eski bir sömürgesi gibi görür.
Gezi Parkı olaylarında Alman basını, Berlin’deki siyasiler ve AB’deki Alman kökenli parlamenterler polisi, yargıyı, hükümeti ağır bir dille eleştirmişti. Yeşillerin temsilcilerinden Claudia Roth bir heves İstanbul’a gelip “polis şiddeti!” diye bas bas bağırdı, Başbakan Merkel de olayların demokrasiyle bağdaşmadığını söyledi. Der Spiegel Gezi’yi kapak yaptı, ağzına geleni sayfalarına döktürdü!
Şimdi Allah’ın işine bakın ki, geçtiğimiz pazartesi günü Hamburg’un Altona, St. Pauli ve Strenschanze semtlerinde olağanüstü hal ilan edildi. Öğrenciler, gençler, kimi aydınlar sokağa dökülmüş, batan bir gemiden kurtulan mültecilerin sığınma hakkı istemlerine polisin şiddet dolu müdahalesine ve “solcuların toplandığı öne sürülen Rota Flora Kültür Merkezi”nin kapatılmasına karşı çıkmıştı. Sonuçta onlarca kişi yaralanmış, Dawidwache adlı polis karakoluna saldırılmış, panzerler ortaya çıkmış, sis bombaları havada uçuşmuş, sular püskürtülmüş, Başbakan Merkel’se ağzına kilit vurup kayak yapmak için Alp’lerin yolunu tutmuş ama ne yazık ki düşünce leğen kemiği çatlamış. Alman basınındaysa çıt yok. Türkiye söz konusu oldu mu demokrasi havarisi kesilen Der Spiegel’den tutun, günlük gazetelere, televizyonlara kadar medya üç maymunu oynamayı yeğledi.
Hamburg olayları bize Almanya’dan yönelecek hiçbir eleştiriyi ciddiye almamayı öğretmiştir, hiçbir şey öğretmediyse. “Deuchland Über Alles” yani söz konusu Almanya oldu mu gerisi teferruattır diyen milli marşları, her ne kadar sonradan değiştirilmişse de Almanların dünyaya bakışını pek güzel özetler. Almanya’nın demokrasiyle ilgili hiçbir söylemi de ciddiye alınamaz, çünkü demokrasiye ne iktidarlar ne de toplum inanmış, Nietsche’nin “übermensch”, yani üstün insan kavramını da, Nazilerden bu yana çarpıtarak pek güzel benimsemişlerdir. Kısacası, Alamanya Alamanya Ben Sensiz Olurum ya!!