Bir yandan çatı aday arayışları, öteki yandan irili-ufaklı Çankaya önerileri tartışılıyor olsa da herkesin merak ettiği sorular malum.
Zayıf soru şu... Tayyip Erdoğan son dakikada Çankaya yolundan döner mi? Büyük ihtimalle dönmeyecek ve bu ayın sonunda Erdoğan’ın Köşk adaylığı açıklanacak.
Güçlü soru ise Erdoğan’ın yerine ve dolayısıyla Erdoğan’dan sonra Başbakanlık görevini kim üstlenecek?
Muhalefet liderleri günlerdir gösterişli turlar, görüşmeler yapıyor, CHP medyası haftalardır parlak bir çözüm arıyor ama hala bu iki sorudan daha merak uyandırıcı olanı sorulamadı. CHP’nin veya MHP’nin veyahut da ikisinin müşterek adayının kim olacağı sorusu bile başını bir türlü kaldıramadı.
Bu tablo, dolaylı olarak 2015 ve sonrası dönemde AK Parti’nin siyasal üstünlüğünün ve iktidar gücünün teyidi anlamına geliyor. Geleceği olmayan bir parti zaten Ağustos’ta adayını seçtiremez. Dolayısıyla sonrasında koltuğa kimi oturtacağı da merak konusu olamazdı.
Merak etmekte haklıyız zira, bir seçim büyük ihtimalle bir sonrakinin de garantisi anlamına gelecektir. Cumhurbaşkanı adayını seçtiren parti de bir sonraki seçim için büyük avantaj elde etmiş olacaktır.
Hal böyle olunca AK Parti’nin ne yapacağı kendi kurumsal tercihlerinden öte Türkiye’nin yakın geleceğinin tayini anlamını taşıdığı için değerlidir.
“Kim” seçilecek bilemiyoruz ama “nasıl” bir profil olacağı kesinlik bellidir.
Seçilecek isim hem sahici olacak; yani emanetçi damgası yemeyecek, hem Türkiye’nin hedeflerini taşıyacak, hem AK Parti’nin felsefesini temsil edecek, hem de Erdoğan gibi zaten karizmatik olan ve üstüne bir de halk oyuyla Çankaya’ya çıkmış bir liderle ilişkileri yönetme becerisine sahip olacak.
Başbakanlık çok cazip bir makam ama Ağustos ayı sonunda o koltuğa oturacak kişinin işi sanıldığı kadar kolay olmayacak. Unutmayalım... O kişi aynı zamanda 10 aya kalmadan yüzde 50 bandında olmak üzere bir de seçim kazanmak zorunda...
Ve bütün bunlar olurken de parti içinde memnuniyetsizlik, öfke ve gerilim yaşanmayacak; yıpratıcı çıkışlar olmayacak.
Dantel gibi işlenerek yönetilmesi gereken hassas bir süreç. Çünkü, AK Parti hedefteki bir parti ve bir puan kaybetmesi bile siyasal sonuç doğuruyor. Asla, bir gelişmeyi bekleyip “Hele bir bakalım...” deme lüksüne sahip değil. Hamle üstünlüğünü her zaman korumak zorunda.
Hamle üstünlüğü sadece siyasi avantajı korumak maksadını içermiyor. AK Parti’nin yeni anayasa, Kürt sorununda çözüm, paralel yapıyla mücadele gibi acil meseleler başta olmak üzere bir dizi hedefi gerçekleştirmek için de iktidar oyununa ve halk oyuna hakim olması gerekiyor.
Bir de artık herkesin bildiği ve çetelesini tutmaya başladığı 2023 taahhütlerini gerçekleştirmek için...
Davutoğlu'ndan hassas değerlendirme
Ya kişiliksiz ya hain! Böyle olmayacak
Dün, TRT 1’de Enine Boyuna’da konuğumuz olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu isimlerden bağımsız olarak, AK Parti’nin Çankaya ve Çankaya sonrası süreçlerden kolaylıkla çıkacağına inanıyor. Karşı karşıya bulunulan zorlukları ve riskleri görüyor. Bilhassa geçen yıl Mayıs sonundan beri yaşananların iktidar gücüne yönelik amaçlarını analiz ediyor. İçeride ve dışarıda nasıl sert bir oyun oynandığının farkında. Bu vektörler arasında kamuoyuna ve partisinin tabanına açık, net bir güven mesajı veriyor: Sıkıntısız aşarız!
Dışişleri Bakanı, Ukrayna’dan Suriye’ye, Mısır’dan Irak’a kadar çevremizdeki seçimlerin ortak özelliğinin “türbülans” olduğunu söyleyerek Türkiye’nin de bu listeye dahil edilmek istendiğini hatırlatıyor:
“Türkiye’nin kaderi ile AK Parti’nin kaderi o kadar iç içe geçti ki AK Parti’de türbülans yaşatılmadan Türkiye’de türbülans yaşatılamaz. AK Parti’de türbülans yaşatmanın da önemli şartı bedeni baştan ayırmak olduğu için, doğrudan Başbakanımız hedef alınan bir şey yürütüldü, yürütülüyor iki yıldır.”
AK Parti o hamleyi gördü ve savaşı kazandı. Şimdi ise Erdoğan’ın partiden ayrılması yine gündemde. Ama doğal olarak, kendi isteğiyle ve seçimle...
Tam bu noktada benzer kaygılar yok mu? Çankaya’daki Erdoğan’a yönelik siyaseten kuşatma fikri bazı zihinlerde hala dönmüyor mu?
İşte Davutoğlu’nun cevabı:
“Yeni başbakan kim olacak olursa olsun, şimdiden iki prototip üretiliyor. Ya parlamenter sistemde bir başbakanda olması gereken özellikleri taşımayıp önemsizleşen ve bir anlamda kişiliksizleşen bir tipoloji ya da yıllarca beraber yürüdüğü ve bu partinin doğallığını, kurumsallaşmasını sağlamış olan ve cumhurbaşkanı olmuş olan liderine (yani Erdoğan’a) her an ihanet etmeye hazır olan isyancı bir tip. Böyle olmayacak...”