Oğlum, eşimin sekizinci gebeliğiydi. Altı düşük yaşamış, bir oğlumuz vefat etmişti. Sözün Bittiği Yer’in senaryosu gelince şoke oldum, benim hikayemdi. Final sahnesi 18 tekrarla çekildi, 18’inde de ağladım.
Bu ülkenin öyle değerleri var ki nasıl ortaya çıkmıyor veya niye böyle geç keşfediliyorlar bilinmez. Mehmet Özgür de benim için o isimlerin başında geliyor. Tepenin Ardı filmindeki hacı mafya reisi tiplemesine kahkahalarla güldüm. ‘Bu adam nereden çıktı?’ dedim ama iyi ki de çıkmış. Ben fazla televizyon dizisi seyretmem, oyuncular ve yönetmenler sinemada ne kadar var olurlarsa benim için o kadar vardır. Ama baktım ki Mehmet Özgür insanlar tarafından ‘Takoz İrfan’ olarak tanınıyor. Yani televizyonda da çok başarılı. Konuştuk, tabii ve gördük ki trajik anıları olan, değerli bir hayat hikayesi var. Her şey tecrübe ve kişilik. Bir oyuncu için doğru bir önerme Mehmet Özgür’ün hikayesi...
-Karakter oyuncusu olarak çok başarılısınız ama ilk kamera karşısına geçişiniz 2005, ilk sinema filminiz de 2006’da. Niye bu kadar geç?
Valla onu ben de hiç bilmiyorum. Birçok kişi ‘Sen neredeydin?’ diyor. Ben ilk menajerimle daha geçen sene çalışmaya başladım. Sözün Bittiği Yer’den sonra. Kollama’da oynamaya başladım. Dört sene o kanalda oynadığın zaman zaten otomatikman sektörün dışında tutuluyorsun. İnsanlar seni o önyargıyla izliyor, gerçek kimliğini hiç merak etmiyor. Sen o zaman ‘Başka bir şey olsa da kendimi göstersem’ derdine düşüyorsun. Ve şansa bekliyorsunuz. O şans da Tepenin Ardı ve Suskunlar ile geldi. Gelmeseydi 5-10 sene daha ufak tefek işlerde oynuyor olacaktım.
-Söylediklerinizden de anlaşılıyor ki kendini tanıyarak, olgunlaşarak bir yol tutturan oyuncusunuz. Özellikle bu tür oyuncular için çocuk ve ailenin bambaşka katkıları vardır, çocuğunuz olduğunu biliyorum. Nasıl etkiledi sizi?
2005 yılında bir oğlumu kaybettim, ona gelinceye kadar da altı tane düşük vardı ve o yedinciydi. Bu oğlum, eşimin sekizinci gebeliği ve eşim oğlumu yaklaşık sekiz ay bir hastane odasında tabiri caizse karantina altında dünyaya getirdi. 96’da evlendik ve 2008’e kadar 12 yıl mücadele verdik. Hatta Sözün Bittiği Yer’in şöyle ilginç bir tarafı vardır: Senaryosu geldiğinde oğlumu kaybedeli bir ay olmuştu. Okuyunca şok oldum çünkü her şeyiyle, bindiği arabaya ve oğlu hastanedeyken verdiği mücadeleye kadar aynıydı. İsmail Abi’ye (İsmail Güneş, yönetmen) ‘Ben filmde tabii ki olmak isterim, sen hangi rolü uygun görürsen’ dedim. Arkadan yürüyen bir adam rolü biçti. ‘Bu benim hayat hikayem’ demedim. Sonraki görüşmelerimiz sırasında rol giderek büyüdü ve ‘Başrolü oynar mısın?’ diye sordu. Hayatımda film yapmamıştım. Ama yine söylemedim bunun benim hayat hikayem olduğunu. Çektik ve Kıbrıs’ta bir galaya gittiğimizde her şeyi anlattığımda şok oldu, ağladı. ‘Söyleseydim ne ben oynayabilirdim ne sen bu filmi çekebilirdin. O yüzden hiç sana bahsetmedim’ dedim. Oradan şuna geleceğim; çocuk hikayesi beni hayatta biraz fazla pişirdi. Benim tarzımdaki oyuncular için ailenin ve çocuğun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sahne kadar besleyici bana göre çünkü oğluma gelene kadar olan süreçten oyunculuk adına ve insanlık adına çok şey öğrendim. Birçok oyuncunun yabancı olduğu ve oynamakta zorlanacağı duyguları ben zaten biliyorum. Sözün Bittiği Yer’in final sahnesini 18 tekrarla çektim. 18’inde de ağladım çünkü malzemem çok.
Çok enteresan bir Çalıkuşu
-Yeni dizi ve film projeleriniz var mı?
Var. Çalıkuşu’nda bu sefer iyi adamı oynayacağım, yıllar sonra. Deli, hafif parladığı tarafları da var ama hakikaten iyi bir insan. ‘Böyle adamlar kaldı mı?’ diyebileceğimiz adamlardan biri. Özlemiştim de öyle bir adam oynamayı. Çok enteresan birÇalıkuşu olacağa benziyor. Bir tane dizi, onun dışında sinemada senaryosunu sevdiğim Çekmeköy Underground var. Emin’in (Alper) bir işi var yine. Okudum, döndüm başa bir daha okudum keyiften. Bir de Bana Bir Soygun Yaz’daki Hacamat karakteri var biliyorsunuz. Hacamat’a seri düşünüyoruz aynı yapımcıyla ama başka bir ekiple yapacağız. Bir komedi dizisinin supervisorluğunu yapacağım gibi... Bugüne kadar Türkiye’de yazılmış en iyi sitcom olabilir.