Bak Can, sen bu konulara çok ilgilisin. Ama şunu bil ki, bir ülkede üç defa halkoyuyla iktidar değişmeden, o ülkeye demokrasi gelmiş sayılmaz benim için.”
Bak Can denilen kişi Can Paker’dir ve o sıralar henüz lise 3. sınıf öğrencisidir. Kendisine bu sözleri sarf eden kişi de lise hocalarından birisidir.
Tarih 1960. 10 yıl öncesinde Türkiye’de demokrasiye geçişin tek göstergesi olarak birden fazla parti seçime girdiği 1950 yılında, aldığı oylarla ‘tek parti’ dönemini bitirerek, devlet iktidarını yönetme yetkisini elde eden Demokrat Parti’nin askeri cuntanın yaptığı darbeyle alaşağı edildiği yıl.
Yassıada Mahkemeleri’nde başlayan yargılamaların, işkencelerin idam sehpalarında sonlandığı ve Türkiye demokrasisi tarihine bir kara leke olarak geçen yıl.
Yurdundan kilometrelerce uzakta olan Can Paker, halkın seçtiği iktidarın, asker tarafından yerinden edilmesine hatta idam sehpasına çıkartılmasından duyduğu mutluluğu paylaşmak için soluğu lise hocasının yanında alır ve ‘Nihayet diktatörler gitti’ der.
Hocası Paker’e ‘Gel’ der ‘Gel, otur şuraya!’
Ve ihtilallerin ne kadar kötü olduğunu, halkoyunun ne kadar kıymetli, önemli olduğunu anlatmaya başlar öğrencisi Can’a...
***
18 yaşında ‘Nihayet diktatörler gitti!’ diyerek sevindiği kişi Adnan Menderes’tir ve belki de Amerika’da iyi bir okulda okuyabilmesinin yolunu açan adamdır.
Zira, oğlunu İstanbul İngiliz Erkek Lisesi’ne kaydını yaptırmakta gecikmiş olan baba Paker üzüntüsünü Demokrat Parti milletvekili olan arkadaşı Samet Ağaoğlu’yla paylaşır.
Samet Ağaoğlu da Adnan Menderes’le...
Ağaoğlu ‘Arkadaşım oğlunu İngiliz Erkek Lisesi’ne aldıramıyormuş. Zorluk çıkartıyorlarmış.’ der.
Menderes de ‘Bir de ben deneyeyim. Belki başarılı oluruz ha!’ der.
Yıl 1953. Menderes başbakanlığının üçüncü yılındadır. Ve hiç tanımadığı küçük erkek çocuğuna referans olur. Okulu arar ve baba oğul Eskişehir’den İstanbul yolunu tutarlar. Bu sefer okula kaydı olur. O küçük erkek çocuk işte ‘Nihayet diktatörler gitti’ diye sevinen Can Paker’den başkası değildir.
Can Paker, hayatını anlattığı Geriye Bakmak Yok kitabında ‘Tabi bu düşüncelerimin ne kadar yanlış olduğunu sonradan anladım. TESEV’in başına geldikten sonra da 1950’den itibaren bütün seçimlerin analizini yaptık ve halkın ne kadar bilinçli bir şekilde Demokrat Parti’yi seçtiğini gördük.’ diyor ama...
Evet. Ama ‘Çok ileri yaşlarda tabii!’ diyor Can Paker.
Ben, CHP’li bir ailenin çocuğu olarak, o yıllarda Demokrat Parti konusundaki düşüncelerini normal karşıladım. Bugün de durum değişmiş sayılmaz. Dün Demokrat Parti seçmeni için düşünülenler bugün AK Parti seçmeni için dozu artırılmış bir şekilde söyleniyor. Hem de daha acımasızından.
Ama ben asıl “bu olay”daki düşünceleri kadar duygularını da merak ediyorum.
Yani... Adnan Menderes aynı zamanda kendisinin İngiliz Erkek Lisesi’ne alınmasına vesile olmuş kişi. O zaman değilse bile sonraları zaman zaman hüzünlenmiş üzülmüştür eminim.
İki gündür arkadaşım Fatih Vural’ın kaleme aldığı Can Paker’in biyografisini, hatıralarını okuyorum. Soluksuz.
Yıllardır söylüyorum. Türkiye’nin siyasi öyküsünü anlatabilmemiz için Türkiye’nin siyasi öyküsüne tanıklık etmiş, yaşamış kişilerin anlatacaklarına ihtiyacımız var.
Önemlidir hatıratlar. Günahıyla sevabıyla. Bir iç hesaplaşmadır, kendini sigaya çekme muhasebe etmektir. Yaşanmışlığı kayda geçmektir. Hayatı önemli olaylar ve ilişkiler içinde geçmiş, önemli roller üstlenmiş şahsiyetlerin hatıratlarını mutlaka ama ‘iş işten geçmeden’ yazmalarını önemsiyorum çünkü bu aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur.
Öyle görünüyor ki, Paker’in hatıraları önümüzdeki günlerde epeyce konuşulup tartışılırken bugünlerde bizleri şaşırtan bazı olayları da daha net anlayabilmemiz için yardımcı olacak.
Şimdilerde gelişen bazı olayları anlamamız için Paker’in anlattıklarına dikkat kesilmek gerekiyor.
Gezi olayları hakikaten masum muydu? Bir gece insanlar kalkıp ‘ağaçları koruyalım’ mı dediler. Yoksa süreç, dünyanın her tarafında demokrasi ve liberal ekonomileri desteklemek üzere kurulan Açık Toplum kurumlarının ‘Biz AKP’ye muhalefet etmek istiyoruz. Onun için de senin Açık Toplum Türkiye Yönetim Kurulu Başkanlığı’ndan uzaklaşmanı istiyoruz’ diyerek Can Paker’e kapıyı gösterdikleri anda zaten başlatılmış mıydı?