Tarih 18 Eylül 2012. Günlerden Salı. Yer Adana’daki Cinemaximum Salon 3. Nisan ayında vizyona girmiş olan “Yeraltı”nın gösterimi yapılıyor. 570 kişilik salon dolu! Ardından Belmin Söylemez’in ilk uzun metrajlı filmi “Şimdiki Zaman”ın galası, salon yine dolu! Altın Koza adaylarının galalarında boş yok!
Aynı gün 15.00’te Belediye Tiyatrosu’nda Yeni Türkü’nün kuruluşunu anlatan Can Dündar belgeseli “İlk Türkü: Buğdayın Türküsü”nün gösterimi ve ardından Dündar ile Yeni Türkü’nün kurucuları ve daimi üyeleri Derya Köroğlu ve Selim Atakan’ın konuştuğu panel. İzleyici kapıya dayanmış! Köroğlu’nun panel sonrası vereceği kısa konsere dek kapı önünde ayakta bekliyorlar!
***
Adanalı nasıl da seviyor sinemayı! Nasıl da istikrarlı ve karakterli bir izleyici kitlesi var! Adana Türkiye sinema tarihinde her daim önemli yer tutmuş Çukurova bölgesinin merkezi. Adanalı salonları doldurmayacak da kim dolduracak?
İstanbul dışında ilk gittiğim film festivali Altın Koza idi ve orada bugün hemen hepsi ünlü sinemacılar olan Öğrenci Filmleri Yarışması finalistleri ile kaynaşmıştım. Hepimiz bayılırdık Adana’ya! Sabahlara kadar sinema tartışır sonra da sessiz sinema oynardık! İzleyici öyle coşkuluydu ki birisi konuşma yaparken Yılmaz Güney’in adını anacak olsa bir alkış tufanı kopardı. Kimse sözünü tamamlayamazdı alkışlardan! Filmlerde Adana’dan bir sahne, Adanalı bir oyuncu görünse yine alkış kopardı. O kadar naif biçimde değilse de hala coşkuyla ifade ediyorlar kendilerini.
Tabii bir de yerli film tutkusu var! Uluslararası program ne kadar iyi olursa olsun
Türkiye yapımları gibi kapılardan taşmıyor izleyici. Ama eğitim çalışmaları ve dernekler sayesinde izlediğini anlayan ve anladığını soru cevaplarda belli eden, eleştirisini dile getirmekten ve yönetmenle çekişmekten geri durmayan bir izleyici kitlesi var!
***
Daha önce bu köşede yurt dışı festivaller ve ödüller dolayısıyla programın en parlak filmlerinden örneğin Michael Haneke’nin “Aşk / Amour”ndan ve Antoni Krause’nin “Kara Perşembe / Czwarny Cwartek”inden adeta bir Adanalı sinemasever coşkusuyla söz etmiştim. Ama 19. Adana Altın
Koza Film Festivali programında radar altı kalmasına gönlümün elvermediği başka filmler de var: “38 Şahit / 38 Witnesses”, “David”, “Tanrı’nın Komşuları / God’s Neighbours”, “Koşulsuz Sevgi / Broken”, “Paris Gözaltında / Paris Under Watch”, “Kauwboy”, “Bir Balık Masalı / Fable of the Fish”, “Violeta Cennete Gitti / Violeta Went to Heaven”. Hepsi de birbirinden çok farklı meseleleri ele alan, çok farklı tarzlara sahip, ama izleyince insanın hayatında iz bırakabilecek filmler.
Belçikalı usta yönetmen Lucas Belvaux sokakta saldırıya uğrayan bir genç kadının çığlıklarına kayıtsız kalan bir mahallenin sakinlerinin, bu tavırları ortaya çıkmasın diye polise ifade vermekten çekindikleri ortaya çıkınca yaşanan vicdani hesaplaşmayı anlatıyor. “David” din eğitimi alan Müslüman bir çocuğun rastlantı sonucu Musevi din okulu öğrencilerinin arasına karışması üzerinden iki dinin ortak noktalarını vurgulayan diyalejik bir film. İsrail’de bir mahallenin “namusunu korumayı” kendilerine iş edinmiş ve şiddet uygulamaktan çekinmeyen delikanlıların bir profilini çıkaran “Tanrı’nın Misafirleri” ise ibret verici bir seyirlik. İngiltere’de küçük bir mahallede geçen benzer bir öykü anlatan “Koşulsuz Sevgi” ile akraba bir film.
Şilili müzisyen Violeta Parra’nın trajik yaşam öyküsünü anlatan “Violeta Cennete Gitti”, annesi öldükten sonra sevgi arayan küçük çocuğun babasıyla ilişkisine odaklı “Kauwboy” ve ileri yaşta bir balık doğuran kadının akvaryumdaki yavrusuna bağlılığıyla kocasının onu kabullenemeyişini yüzeyde anlatan metaforik “Bir Balık Masalı” ise daha kişisel ve dokunaklı çalışmalar. Es geçilmeyecek kadar iyi filmlerle dolu 19. Altın Koza.