Geçtiğimiz hafta, Recep Tayyip Erdoğan kör düşmanlığında bir araya getirilen "Altılı Masa" sâkinlerinin kendi kitlelerine bile yalan söylediği ortaya çıkmıştı. 1 yıldır "Her şey yolunda, aday ismi teferruat" diyerek kitlelerini saç baş yoldurup oyaladılar. Seçime 2 ay kala Cumhurbaşkanı adaylarını açıklamak zorunda kaldıklarında da görüldü ki her şey yolunda değilmiş.
Masanın görünürdeki ikinci büyük partisi İYİ Parti'nin Genel Başkanı Meral Akşener, masanın diğer sâkinlerinin aday olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu dayatmalarına karşı çıktı ve masadan ayrıldığını açıkladı.
Akşener'in masayı devirmesiyle kör düşmanlarda çarşı karıştı. Masaya umut bağlayan seçmen masanın devrilmesine mi yansın, Erdoğan karşısında seçimi kaybedeceğine kesin gözüyle bakılan Kemal Kılıçdaroğlu'nun aday çıkartılmasına mı yansın, güvendikleri liderlerin kendilerine yalan söylemelerine mi yansın.
"Her şey yolunda, adayın ismini yıpranmasın diye açıklamıyoruz" diyenler çıkara çıkara Cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu'nu çıkarabildiler. Hani müstehcen kaset yoluyla CHP'nin başına getirilen Kılıçdaroğlu.
CHP'liler, masayı dağıtan Akşener hakkında ahlâksızca ithamlarda bulundular. "Üzerine sifonu çektik" dediler. Peki sonra ne oldu? 'Vidanjör' çağırmak zorunda kaldılar!..
Meral Akşener'i bir şekilde ikna ettiler; Ben CHP'liler gibi ahlâksızca ithamlarda ve imalarda bulunmuyorum. Akşener masaya dönüş şartı olarak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın Cumhurbaşkanı yardımcısı yapılmasını koydu. Böylelikle Akşener Kılıçdaroğlu'na iki ismi kayyum olarak atamış oldu.
Kılıçdaroğlu ve Cumhurbaşkanı yardımcılığı hayali kuran masanın diğer sakinleri Akşener'in kayyum hamlesini, Akşener'in de katıldığı Saadet Partisi'ndeki son kısır partisi sonrası açıkladıkları yol haritasında "İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları Sayın Cumhurbaşkanının uygun gördüğü zamanda ve tanımlanmış görevlerle Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanacaklardır." diyerek savuşturdular.
Şâyet Kılıçdaroğlu seçilirse ve uygun görürse İmamoğlu ve Yavaş'ı yardımcısı yapacak. Uygun görmeye de bilir. O zaman ne olacak? Bu sefer masayı değil ülkeyi devirirler, Allah korusun.
Görüldüğü üzere kör düşmanlık ve yalan üzerine bir araya gelenlerde her şey pamuk ipliğine bağlı. Umutsuzluk bataklığında debelenen kitlelerini motive etmek için sahte bir mutluluk ve zafer havası yaymaya çalışıyorlar ama bu da bir yere kadar. Çünkü hepsi de biliyor ki kör düşmanlık ve yalan üzerine kurulmuş bir ittifakla nereye kadar gidebilirler.
Seçime kadar yeni bir masa devirme hâdisesi muhtemel olduğundan hepsi tetikte ve panikte. Kafalarda sorular. Şimdilik suyu bulandırmamak için yüksek sesle sorularını soramıyor. Kısık sesle, "Cumhurbaşkanlığı sistemini yıkıp Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi kuracaktık ama Mansur ve İmamoğlu dahil 7 Cumhurbaşkanı yardımcısıyla biz Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı sistemini kuracağız, bu nasıl iş" diyorlar.
Sistemin nasıl işleyeceği hususunda, masadaki liderler dahil kimsenin bilgisi yok. Evet bilgi yok ama herkesin büyük beklentileri var. Beklentiler büyük olunca kavga da büyük oluyor.
"Yıkılmadık ayaktayız" psikolojisiyle kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar ama içleri kan ağlıyor. Küçük bir grup hariç, Meral Akşener'in ifadesiyle proje bazlı kurulan ittifakı destekleyenler Kılıçdaroğlu'nun aday olmasını istemiyordu. Hatta, "Erdoğan kolay lokma diye Kılıçdaroğlu'nun aday olmasını istiyor" diyorlardı. Netice: Erdoğan'ın dediğine geldiler ve Kılıçdaroğlu'nu aday yapmak zorunda kaldılar.
Hem Kılıçdaroğlu'nu aday yaptılar hem de seçim vaadi olarak, Erdoğan'ın kurduğu Başkanlık Sistemi'ni güçlendirecekler.
Eh o zaman bana da, "Adam kazandı" demek kalıyor!