Ne zaman 28 Şubat'la ilgili bir konu geçse içimi bir hüzün kaplar. Başta gencecik kızlar olmak üzere inanan insanlara yapılan zulümlerin cezasız kalması karşısında derin bir üzüntüye kapılırım. Mahkeme-i Kübra var diye düşünerek teselli bulmaya çalışırım.
Rabbime binlerce şükürler olsun ki, haksızlık edenler iş oraya kalmadan cezalarını görmeye başladılar. Oradaki ceza ise orada belli olacak.
28 Şubat bu ülkede, inancını yaşamaya çalışan insanların göğsüne saplanmış bir hançerdir.
O dönemler; Müslümanların horlanan, dışlanan, ötekileştirilen bir varlık gibi muamele görmelerinin yanında yönetenlerin arızalarından dolayı bütün toplum ve ülkede kaosun hâkim olduğu, yaşam standartlarının oldukça düşük olduğu dönemlerdi.
İnananların göstermiş olduğu başarıyı engelleyemeyenler yine bilindik metotlarına başvurdular. Demokratik yollarla engelleyemediklerine tuzak kurdular, yollarına taş döşediler.
Bununla da kalmadılar, dikenlerin ve ateşlerin üzerinde yürümeye zorladılar.
Yetmedi, kirli ellerini onların tertemiz başörtülerine uzattılar.
İmam Hatip Okullarına, İlahiyat fakültelerine kıskaç uygulanan ve Kur'an Kurslarına yönelik baskınlar yapılan, ikna odalarında başını örtenlere zulmedilen günler... Dini anlattı diye gözaltına almaların, İslami kimliğinden dolayı sürgüne göndermelerin, memuriyetten atılmaların yaşandığı zamanlar...
Herkes biliyor ki bu örnekler çoğaltılabilir.
Bir de bütün bu yapılan zorbalıkları ve zulümleri "çağdaşlaşma" adına yaptılar.
Güya yaptıkları düzenlemeler milletin hayrınaydı ve etkileri bin yıl sürecekti. Bin yıl değil birkaç yılda bitti belki ama yaptıkları zulümler on binlerce insanın dünyasını yıllarca karartmaya yetti. Hayaller söndürüldü, mefkûreler daraltıldı.
O günlere bizzat şahit olmuş birisi olarak yapılan binlerce zulmün cezasız kalması her zaman yüreğimi dağladı. 28 Şubat'ın her yıldönümünde kalbimi ayrı bir hüzün kaplar. 28 Şubat mağduru insanların hikayeleri vicdanımı sızlatır.
28 Şubat'ın ve onu gerçekleştirenlerin yargılanmaya başlamasıyla ümitlenmiştim. Yargılamalar sonucu yaşananlar bir ara ümitlerimi söndürdü. Fakat şükürler olsun ki bugün gelinen nokta hüzne boğulmuş kalplerimizi bir nebze ferahlattı.
Sevincim elbette 80 yaşına merdiven dayamış insanların hapse girecek olmalarından değil. Gönül ister ki ömrünün son demlerini yaşayan her insan kalan günlerini huzur içinde geçirsin.
Bizi sevindiren, bu zihniyetin adının konmasıdır.
28 Şubat'ın bir "çağdaşlaşma" olayı değil bir "suç" olarak tescillenmiş olmasından dolayı huzur içerisindeyiz.
Bu ceza ileride aynı yolu takip ederek millete ayar vermeye çalışacak olanlara da bir uyarıdır.
Şimdi bu suçu işleyenlerin affedilmesi için yaygara koparanlar var. Yapılanın "insani" olmadığı, yaşlı insanların affedilmesi gerektiği noktasında büyük bir tezvirat var.
Şimdi seslerini bu suçlular için yükseltenlere sormak gerekir: Gencecik insanların hayatları karartılırken neredeydiniz?
O zaman "insani" duygularınız yok muydu?
Anneler-babalar evlatlarının yemin törenine bile katılamazken vicdanınız neredeydi?
Halkı adına cesurca mücadele eden bir Başbakan, sadece Müslüman olduğu için on saat boyunca yapılan dayatmalar karşısında soğuk terler dökerken insafınız neredeydi?
Bugünün iktidarına düşen görev, bu tezvirat ve hezeyanlara prim vermemek olmalıdır. Sonuna kadar haklı olunan bu konuda taviz vermek milyonlarca insanın gönlünü yaralayacaktır.
Hak ve hakikat yolundan bir nebze bile geri adım atılmamalıdır.
Eğer gelecekte yeni 28 Şubatlar yaşamak istemiyorsak, yeni mazlum ve mağdurlar görmek istemiyorsak hak edenlerin cezası sonuna kadar uygulanmalıdır.
Bu ancak 'zihniyet'in yargılanabilmesiyle mümkün olabilir. Zihniyet maalesef yargılanmadı!
Unutulmamalıdır ki mahkûm edilen ve cezalandırılan, insanlar değil milletine ve değerlerine düşman olan zihniyettir...