Alman mahkemeleri bir âlem, ama sayelerinde Almanya hakkında açık-seçik bir fikre sahip olabiliyoruz... Yalnız Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nde ‘katakulli’ döndüğünü sanırken, Münih’teki mahkeme de “Ben de farklı değilim” dercesine aradan kafasını uzatıverdi...
Uzun yıllar boyunca on kişinin canını alan, Almanya’nın değişik yerlerine bombalar atan, bankalar soyan bir Neo-Nazi örgütlenmeyi yargılayacak Münih Eyalet Mahkemesi; ölenlerden biri Alman kadın polis, biri Yunanlı, diğer sekizi Türk... Yunanlı da, belli ki, Türk sanılarak öldürülmüş... Alman medyasının ‘dönerci cinayetleri’ adını taktığı, Alman istihbarat örgütünün şüpheliler iş üzerinde yakalanana kadar ‘Türk Mafyası arası çatışma’ yaftasıyla yaklaştığı kanlı eylemler artık yargılama safhasına geldi.
Daha kimseler üzerinde durmazken burada sürekli gündemde tuttuğum için bildiğiniz olaylar...
Olaylara Alman istihbarat örgütünün gözlerini kapattığını biliyorsunuz; birkaçında ajanları eylemden önce olay yerine geldiği halde... Örgütün çekirdek kadrosunu teşkil eden üç militanın istihbaratçılarla içli dışlı olduğunu artık Almanlar da biliyor... İstihbarattan sorumlu Anayasayı Koruma Kurumu’nun (BfV) başı Heinz Fromm boşuna istifa etmek zorunda kalmadı.
‘Alman gizli devleti’ ile hesaplaşmak için iyi bir fırsat bu dava Almanlar açısından; sekiz vatandaşını Neo-Nazi örgüte kurban veren Türkiye için ise hayati önemde. Yalnızca on kişinin ölümünde kimlerin dahli bulunduğu öğrenilmeyecek mahkeme safahatı sırasında, geçmişte Almanya’nın Türkiye söz konusu olduğunda sergilediği bazı garipliklere de muhtemelen ışık tutulabilecek...
28 Şubat (1997) sürecine doğru giden Türkiye’de siyasi hayatı karıştıran “Hükümetin iki numaralı koltuğunda bir uyuşturucu kaçakçısı oturuyor” yavesi meselâ...
Unutanlar için hatırlatayım: Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nde, 1997 başında, ikisi Türk üç uyuşturucu kaçakçısı yargılanıyordu. Yargılamanın sonunda, yargıç, âniden, Tansu Çiller’i suçlayıcı sözler sarf etmeye başladı. Onun söylediği her söz ve ithamı bizim gazeteler hükümetin tabutu için birer çivi olarak kullandı. Çiller’in kendisi ve hükümet ithamı yalanlasa da Alman mahkemesinin tavrı 28 Şubat sürecinde önemli bir rol oynadı.
Mahkeme sonunda yanlışlıktan dolayı özür diledi; ancak o arada Refahyol Hükümeti düşmüştü zaten...
Pek çok yönüyle ‘Deniz Feneri e.V.’ adıyla bilinen davadan da ülkemiz siyasetini karıştırma amaçlı olabileceğine dair pis kokular geliyor: Daha ilk duruşmadan başlayarak davayı Başbakan Tayyip Erdoğan ile irtibatlama gayreti seziliyordu; sırf bunu engellemek için, iddialar askıda olmasına rağmen, yargılananlar cezayı göze alan bir anlaşma yaptı mahkemeyle... Alman hukuk sistemine göre, ceza üstlenilerek anlaşılan davalar için duruşma yapılmıyor...
Frankfurt Eyalet Mahkemesi hem anlaşma yaptı, hem de anlaşmaya rağmen duruşmaları sürdürdü. Tabii kapılarını hergün bizim gazetelerle televizyonlara ardına kadar açık tutarak...
Münih Eyalet Mahkemesi ise kapılarını hem diplomatlarımız ve siyasilerimize hem de basınımıza kapalı tutuyor. Tek bir Türk gazetesi içeri alınmayacak, Berlin büyükelçimiz, TBMM’den gelecekler yer bulunabilinirse içeri girecekler...
Yaşasın Alman adaleti!