Ergenekon sürecine baştan itibaren destek veriyorum; ülkeyi maceradan maceraya sürükleyen bir alternatif yapılanmanın sona erdirilmesine yarayacağına inandığım için... Süreci destekliyorum, ama bazı insanların neden cezaevinde tutulduğunu anlamakta da zorlanıyorum; tutuksuz yargılansalar daha mutlu olacağım kesin...
Buna karşılık ‘Ergenekon’ ve ilintili davalara başından itibaren karşı çıkan, her fırsatta süreci eleştiren bazılarının da -kendilerine dokunmaması şartıyla- peşine düşülenlerin sayısının artmasından, davanın dallanıp budaklanmasından gizli gizli mutluluk duyduğunu seziyorum. Bir türlü varlığını benimseyemedikleri, kendilerini kenara itilmiş hissettiren Ak Parti Hükümeti’nin yaldızını dökmeye yaradığını düşündükleri için...
‘Politika yapmak’ deyimini herhalde bilirsiniz; ikinci kesimin tavrı deyime iyi bir örnek... Ancak ‘politika yapmak’ denilen yöntemle başı hoş olmayan, dediğim dedik tavrından yarar gördüğü için hemen her şeyi ‘kör parmağım gözüne’ açıksözlülüğüyle savunan bir hükümet ve başkanı var; süreç ne zaman eleştiriye muhatap edilse hükümet derhal sahip çıkıyor.
Sahip çıkmasa, ya da ‘politika yapıp’ süreçle arasına mesafe koysa, sözgelimi “Yargı bağımsız” görüşünü açıklarken lâfına “Üzülüyorum, ama” diye başlasa, her şey çok farklı olurdu. Böyle yapmadığı için, süreçte yaşanan her türlü çizgidışılığın faturası, hükümete ve hükümetin başı olan Başbakan Tayyip Erdoğan’a çıkıyor.
Aldırdığı yok Başbakan Erdoğan’ın...
İçeride henüz gidişi etkileyecek bir duruma gelmedi ‘yargı-hükümet birlikteliği’ görüntüsü; ancak yurtdışında giderek can sıkıcı boyutlara ulaştığı âşikâr... Değişik sebeplerle Ak Parti iktidarına ve izlediği politikalara destek çıkan dış çevreler üzerinde dahi etkili oluyor bu durum; çoğu eskisi kadar destek çıkmayarak vaziyeti idareye çalışsa da bazıları çoktan eleştirenler kervanına katıldı.
Oysa hem teorik olarak hem de ülkemizdeki uygumalar açısından ‘yargı’ ile ‘hükümet’ (yürütme) arasında etkileşim yok; yargı yürütümeyi etkileyebiliyor da hükümetin yargıyı etkileyebilmesi çok kolay değil. Etkileyebilseydi, rahatsız olduğu konularda yargıçların yorum hakkını kısıtlayıcı yasal düzenlemeler yapmak zorunda kalmazdı hükümet.
Yürürlüğe yeni giren ‘3. Yargı Paketi’ bile aslında yargının istese farklı da uygulayabileceği yasalarda olağanüstü ‘tutucu’ davranması yüzünden çıkarıldı. Henüz Meclis’e sunulma aşamasına gelmemiş ama hazır ‘4. Yargı Paketi’nde de benzer düzenlemeler var.
Daha fazla uzatmadan işin özüne gireyim...
Aslında ‘yargı’ bizde bağımsız ve öyle de kalması gerekiyor; yürütmeyi işine karıştırmaması doğru bir tavır... Keşke daha geniş görüşlü davranabilse yargıçlar; ancak dünyanın her yerinde kendini belli eden bir özellik, yargının ‘tutuculuğu’...
Tutucu olabilir, ama adaleti yerine getirirken mümkün olduğu kadar ülkenin içinden geçtiği dönüşümü doğru okuyup özellikle de ‘siyasi’ içerikli davalarda olağanüstü titiz davranması şarttır yargının... Yargıçlar her kararlarında önce vicdanlarına hesap verirler; Ergenekon ve KCK gibi davalarda, sadece kararları sırasında değil süreç devam ederken de vicdanları ve akılları rehber olmalı.
Adalet hiç şimdiki kadar mülkün temeli olmamıştı ülkemizde...