Bir ay önce, 28 Şubat darbesinin yıldönümü vesilesiyle hâlâ zindanlarda olan 28 Şubat tutsaklarını konuşuyorduk. Kendilerini mahkûm eden Fethullahçı Terör Örgütü mensubu hâkim ve savcılar tutuklanıp yan koğuşlarını konulduğu hâlde niçin mahkûmiyetleri devam ediyor diye soruyorduk.
Ve defaten, FETÖ'cü hâkim ve savcılar hakkında meslekten ihraç kararı veren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yazdığı Kurul Kararı’ndaki şu ifâdelere dikkat çektik: “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı kuvveti içerisinde; organizasyonu ve hiyerarşik yapısı bulunan, devlet yargısına alternatif olarak faaliyet gösteren, örgütlü olarak yargı içerisinde yuvalanan, kendinden olmayan herkesi düşman kabul edip kullanamadığı kişileri de düşman sayan, örgüte boyun eğmeyenleri ve farklı düşünen herkesi düşman görüp hedef hâline getirerek yargı kararları ile emniyet operasyonlarının hedefi haline getiren, istihbarat toplayan, operasyon kararı alan, emniyet ve yargı üzerinden toplanan istihbarata göre örgütün üst düzey yöneticilerinin verdiği kararın icrasına başlayan, basın ve yayın üzerinden linç girişimi gerçekleştiren, topluma yönelik algıyı yöneten, örgütte yer alanları kahramanlaştıran, unutturma sürecini tekrarlayan, suç faili veya masum olduğuna bakılmaksızın birçok kişiyi yargı eliyle mağdur eden, çözümü mümkün olmayan abartılı, ayrıntıya boğulmuş, gerçeklerin gizlendiği, kasıtlı, taraflı ve delilsiz davalar açan, bu davalarla Türkiye’nin mafya ve terörle mücadele ettiği algısı yaratan, devletin birçok kurumuna yerleşen Paralel Devlet Yapılanması Terör Örgütü isimli bu yapının yargıdaki uzantıları oldukları ve cemaat cuntası şeklinde paralel bir yargı gücü oluşturdukları görülmüştür.”
HSYK raporundaki mezkûr ifâdeler yıllardır Türkiye’de yaşanan hukuksuzluğu harfi harfine anlatıyor. Lâkin adalet yine tek taraflı çalıştı ve ‘FETÖ'cü hâkim ve savcı mağduru’ diye diğer darbeciler, yani Ergenekoncular tahliye edildi. “28 Şubat mahkûmları ne olacak” diye sorduğumuzda ise yetkililer lâl olup kalıyordu.
Yeniden yargılama başvuruları, otomatiğe bağlanmış ret yazılarıyla kabul edilmiyordu. Türkiye’de adalet adına umutların tükendiği bir zamanda Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karar közlenen umudumuzu alevlendirdi. Hizbullah davasından 13 yıl tutuklu kalan Bülent Şakar, azami tutukluluk süresinin aşıldığını, gözaltındayken müdafi atanmadığını, kollukta işkence altında ifade verdiğini ve mahkemenin tarafsız olmadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne yeniden yargılanmak için yaptığı başvuru kabul edildi. Anayasa Mahkemesi, yargılamayı yapan hâkimlerin FETÖ’den tutuklanmasını göz önünde bulundurarak Şakar’ın yeniden yargılanmasına karar verdi.
Umudumuz o ki, Anayasa Mahkemesi’nin bu emsal kararı, “iş yükü artar” deyip adaleti yerine getirmekten imtina eden ‘hukukçular’ elinde sümenaltı olmaz! Takipçisi olacağız...