Toplumsal acıları televizyon ekranından ve belirli bir kurguya göre anlatmak hiç de kolay biriş değildir.
Hafızamda en taze duran iki örnek 1980’li yıllara ait.
Biri Belene diğeri de Yeniden Doğmak adlı, Bulgaristan Türklerinin yaşadığı dramı anlatan dizilerdi.
O yıllarda TRT ekranı önünde toplanır, göz yaşları ve biraz da öfkeyle yapılanları seyrederdik.
Etkisi sadece bunlarla sınırlı kalmadı o iki yapımın...
Düzenlenen mitingleri de hatırlıyorum,rahmetli Özal’ın dönemin Bulgaristan Devlet Başkanı Jivkov’a yönelik “ümüğünü sıkarım” sözlerini ve bize öğretilen “büyük düşman Yunanistan” algısından sonra kafamızda yaşadığımız bocalamayı da...
***
TRT’nin 15 Aralık’ta yayına girecek Büyük Sürgün Kafkasya dizisinin tanıtımını görünce geldi bunlar aklıma.
71 yıl sonra Ahıska Türklerinin trajik hikayesini anlatacak bu dizi.
Zaman cetveli hiç de önemli değil aslında bu işte zira etkileri halen süren bir acıdan söz ediyoruz.
Sürgün emrini veren Stalin tarihin diktatörleri listesinde yerini alalı ve Sovyetler Birliği yıkılalı çok zaman geçti ama yaklaşık 459 bin Ahıska Türkü hala dünyanın farklı 10 ülkesinde yaşıyor.
Gürcistan Yönetimi geri dönüşleri kabul etti ama dönenlerin ve vatandaşlığa başvuranların sayısı yok denecek kadar az...
***
Acıyı anlatmak zor iştir derken okuduklarımdan aklımda kalanlar var...
Mesela sürgüne zorlanan insanlar daha köylerinden ayrılmadan onların yerini alacak Gürcüler köylere getirilmiş, evleri ve eşyaları yağmalamaya başlamışlardı.
Sonra sürgüne gönderilen binlerce insan,üstü açık trenlerle Ural dağlarından geçtiler.
Soğuktan ölenler giden trenden atıldılar, kalanlar istasyonlarda vagon başına verilen bir kova çorbadan alabildikleri kadarıyla karınlarını doyurmaya çalıştılar.
Gariptir, sürgün edilenlerden bir kısmının erkek çocukları o dönem Sovyet ordusunda askerlik yapıyor ve Nazilere karşı savaşıyordu.
***
Büyük Sürgün Kafkasya’nın tanıtımını seyrettim sadece.
Yaşanan o acıyı sürgün sürecini yöneten Sovyet askerlerinin acımasızlığıyla anlatmak çok mümkün değil.
Geçen sene, sürgünün 70. yılında yapılan röportajlardan aklımda kalan, yaşanan dram nedeniyle bazı Sovyet askerlerinin bile gözyaşlarını tutamadıkları...
Sonuç mu, harem ilişkileri üzerinden tarih merakı gıdıklanmış halkımız için geçmiş ve halen sürmekte olan bir acının ayak izleri gelecek ekrana...