CHP’nin ‘çözüm süreci’ne karşı aldığı tavır, bana, bir zamanlar dünya devi olan ‘Kodak’ firmasının ‘dijital’ devrime yaklaşımını hatırlatıyor...
Kodak, bir süre Japon ‘Fuji’ firmasına karşı mızıkçılık yaptıktan ve dünya çapında çalışanlarının emeklilik fonlarını da kullandıktan sonra, geçtiğimiz günlerde, mahkemeye başvurup ‘iflâs’ bayrağını çekti...
Hep aklımda vardı da, rakip firmayı ülkemizde temsil eden şirketin üst düzeyiyle tesadüfi bir karşılaşmada konuşurken benzerlik kafama dank ediverdi.
Siyah beyazla başlamış sonra renkli filmde birbirleriyle rekabet etmiş olan Amerikan (Kodak) ve Japon (Fuji) firmaları, ‘dijital’ teknoloji gelişip fotoğraf makinalarının ‘film’ kullanmaz hale geleceği anlaşılınca farklı yönlere gittiler...
Fuji ağırlığı tıbbi sektöre vermeye ve dijital makinalarda ön almaya çabalarken, Kodak gelişmeye aldırmadı ve fotoğrafçılıkta filmden kolay vazgeçilmeyeceği kabulü üzerine bir stratejiye bel bağladı. Hem de ‘dijital’ fotoğrafçılığı daha 1970’li yıllarda kendisi başlattığı, ilk dijital kamerayı piyasaya kendisi sürdüğü halde...
Dünyanın en yüksek kâr eden şirketlerinden Kodak, iflâsına yol açan yola, 1970’lerde, gelişmenin kendisini sürükleyeceği yönü tam algılayamayarak girdi. "Film ölmez" düşüncesiyle yüksek masraflı film ve filme dayalı fotoğraf makinası fabrikası projesinden vazgeçmedi; uzun yıllar boyu kazandığı paraları böylece sokağa atmış oldu...
İş işten geçtikten sonra ‘dijital’ fotoğraf makinaları üzerinde o da yoğunlaşmaya başladı, ancak daha önce alana giren firmaların rekabeti yüzünden sattığı her makinadan 60 dolar zarar etmek zorunda kaldı... En büyük rakibi bugün ayakta, Kodak yok...
Herkesin elinde fotoğraf çekmeye de yarayan akıllı telefonlar bulunuyor, ama dijital makinalar yine de revaçta. En popüler firmanın ürünleri ülkemizde ayda 18 bin adet satılıyormuş... Kodak o alanda da yarıştan düştü.
Konunun CHP ile benzerliğini herhalde anladınız: İflâsını ilân etmiş Kodak firması nasıl kendisini o duruma düşüren ‘dijital fotoğraf makinası’nın ilk mucidi ise, CHP de kimseler ‘Kürt’ sözcüğünü ‘sorun’ sözcüğüyle birlikte ağzına almaz iken, taa 1989’da, başlığı ‘Kürt sorunu’ olan bir rapor yayımlamış kadronun partisidir...
Gidişin hangi yöne olduğunu gördüğü halde, icadı olan ‘dijital’ kameralar üzerinde yoğunlaşmak yerine, ürünü geri çekip renkli film yatırımına devam etmeyi yeğlemişti Kodak; rakipleri yeni teknolojiyi geliştirerek öne geçmeye çabaladıkları halde...
CHP de, ne hikmetse, dünyanın değiştiğini, Türkiye’nin yeri ve konumunun farklılaştığını, sorunlarının daha kolay çözülür hale geldiğini ve bunu ‘Kürt sorunu’nda yeni söylemle dışa vurmaya başladığını bir türlü fark etmedi, fark edemiyor... Hâlâ eski dünyanın ve onun içinde kör topal ilerleyen Türkiye’nin kurallarının geçerli olduğunu sanıyor... ‘Kürt sorunu’ onun için ülkeyi geri bıraktıran ‘terör’ ile eş değerde hâlâ...
Atı alan Üsküdar’ı geçiyor ve CHP onun arkasından bakıyor...
Tıpkı çağa uygun stratejiler geliştiren ve ilgilerini yeni alanlara çevirip çok yönlü ürünlerle piyasayı zorlayan rakip firmalar almış başını giderken Kodak’ın eskiye saplanıp kalması gibi...
Vaktiyle albümleri dolduran fotoğrafları çektiğimiz içine film konulan makinalar çoktan müzelik oldular; bazıları için hâlâ nostaljik değerleri kalmış olsa bile... Arasak acaba evdeki eski makinalara film bulabilir miyiz? Hadi film bulduk diyelim, çektiğimiz fotoğrafları tab edecek stüdyo var mıdır? Var olsa bile, bugünün piksel zenginliğine sahip dijital makinalarında çekilen fotoğraflarla yarış edebilir mi filmden üretilmiş fotoğraflar?
Zamana karşı çıkmanın sonucu Kodak gibi bir firmanın iflâsıdır; çalışanlarının özel emeklilik fonlarını da yiyip tükettikten sonra...
Yanlış ata oynayan firmaların sonu biliniyor, yanlış ata oynayan partilerin sonu ne, bilen var mı?