‘Açgözlüler' fiyatları daha da artırılabilirler; çünkü, yapabiliyorlar!'
28 Mart 2022 Pazartesi
'Koronavirus Salgını' ve son 'Rusya- Ukrayna Savaşı' gerekçe gösterilerek kapitalist emperyalizmin en gelişmiş ülkeleri dahil, bütün dünya çapında gündeme gelen ve pandemik bir mahiyet kazanan pahalılık ve enflasyon gibi ekonomik kriz konuları etrafında bazı değerlendirmelere bakıldığında; özellikle de enflasyonun, 'Açgözlülükle körüklendiği'ne dair yaklaşımların hemen her yerde ortak bir kanaat olarak ortaya çıktığı görülmekte.
Bu konuda bir yabancı yayını okurken bu aynîlik dikkatimi çekti.
Amerikan Kongresi'nden bir senatör, yaptığı konuşmada, "Şirketlerin yöneticileri, enflasyonu artırmaya yardımcı olmaktan ve fiyat şişirerek kâr marjlarını şişirmekten mutlular..." diyordu; 'fiyatların bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 8- 9 kadar arttığı ve bunun son 40 yılın en yüksek artışı olduğunu; ama, aynı zamanda şirketlerin de, on yıllardır en yüksek kâr marjlarının tadını çıkardıklarını' da ekleyerek.
C. Başkanı Erdoğan da, evvelki gün, Tokat'ta konuşurken, hayat pahalılığını meydana getiren etkenlere değiniyor; 'Rusya-Ukrayna Savaşı'nın bütün dünyada meydana getirdiği ekonomik olumsuzlukların sadece mal yokluğu iddialarından değil, bir kısım 'açgözlülükler'den de kaynaklandığını belirtiyordu.
Yani, dert her yerde aynı...
Bazı ekonomistler ise, genellikle mevcut enflasyonu, 'çok yüksek tüketici talebine ayak uyduramayan arz eksikliği ' şeklindeki klasik bakışla açıklıyorlar.
Ama, bu kadar sâde bir izahı yapabilmek için ekonomist olmaya da gerek yok. Hani, meşhur deyimle, 'arz ve talep kelimelerini güvercinlere de öğretseniz, onlar da ekonomist olur.' şeklindeki ironik ifadeyi hatırlamadan edemiyor insan. (Bilindiği üzere, enflasyon, şişme, kabarma mânasında Fransızca bir kelime olup, sağlıklı büyümeler değil, bünyedeki şişme ve kabarmalar enflasyon olmakta, sosyo-ekonomik bünyenin hastalığı sayılmaktadır.)
Bazıları ise, enflasyonu, sadece 'açgözlülük'le izah etmenin, 'fiyatlara ahlâkî bir yaptırım freni etkisi yapabileceğini söylüyorlar.
Diğer bazıları da enflasyonda, sadece ticarî şirketlerin değil, tüketici kesimlerin 'açgözlülüğü'nün de etkili olabileceğini hatırlatıyorlar. Ki, bunu, piyasadan çekileceği veya kalmadığıiddia olunan bir mala, hemen, ve sadece kendisini düşünen bazı kesimlerin 'açgözlülük'le de, 'açık gözlülük'le de izah edilemeyecek bir görgüsüzlük halinde hücum edişlerinde ve evlerinin birkaç aylık ihtiyaçlarını karşılayacak malı satın almalarında ve mağazaların raflarının bir anda boşaltılışında ve bu durumu, çoğu satıcıların da zevk alarak seyredişlerinde görmüyor muyuz? Bunu bizim toplumumuzda önce ayçiçeği yağı ve şimdi de şeker konusunda görmedik mi? Yani, fiyatları gerçekten yükselten sadece şirketler değil, 'açgözlü tüketiciler'dir de.
Ayrıca, her fiyat artışının arkasında 'açgözlü bir kapitalist' olduğu iddiasının, o suçlanan kesimi, 'enflasyonu yükseltmekte daha bir kararlı hale getirdiği' görüşü de bir ayrı konu. Yani, ortaya, 'yumurta-tavuk' ilişkisi gibi bir tablo çıkmaktadır.
Elbette, 'açgözlülük' enflasyonun tek sebebi değil, ama onu daha da körüklüyor. Ve materyalist insanlar, digergamlık/ başkalarını da düşünmek hasletinden nasibsiz olduğu için, sadece kendisini düşünür..
Kezâ, özellikle büyük şirketler, mağazalar zinciri veya holdingler pazar payının çok büyük bir kısmını ellerinde tuttukları için, tüketicilere aktardıkları malın fiyatını, hattâ, 'filanca malın piyasadan çekileceği' dedikodusuyla yükseltebiliyorlar.
Şirket kârları rekor seviyede olan bu büyük şirketler, mâliyet artışlarını kolayca karşılayabildikleri halde; fiyatları yükseltiyorlar, çünkü yapabiliyorlar; çünkü ciddî bir rekabetle veya devlet kontrolüyle karşı karşıya değiller veya karşı hamleleriyle devletleri veya iktidar odaklarını bile eğilmeye zorlayabiliyorlar.
Ticarî şirketlerin işte bu 'yapabilme' güç ve özelliklerini, devletin frenleyebilmesi gerekiyor. Devlet, eğer haksız kazanç ve iktidar sahiplerini frenleyemezse, ipin ucunun elden kaçırılması durumu meydana gelip; ya, zorbalar, haksız yolla güçlenmiş olanlar başa geçer, ya kaos olur.
Halbuki, bizim inancımıza göre ideal olan Devlet, -haklı ve meşru yoldan kazananlara da bir baskı yapılmaması şartıyla-, fukaranın, zayıfların, mustaz'afların (hakları gasbedildiği, ellerinden zorla alındığı için zayıf düşürülmüş olanların); haksız güç sahiplerine ve zorbalara karşı korunması için, adâleti esas alarak oluşturulan bir sosyal üst-yapı kurumudur.
Elbette, salgın hastalık, ya da diğer tabiî felâketler ve 'savaş' hallerinden kaynaklanan fiyat yükseltimleri, toplumun bütün kesimleri arasında mâkul ve âdilâne şekilde paylaşılmalıdır.
Bugün asıl meselemiz ise, ticarî firmaların kârları rekor seviyedeyken bile, fiyatları yükseltmek istediklerinde, o isteklerini yapabilmeleridir.
Bu cümledeki anahtar kelime olan 'yapabilme' fiili, hepimizi düşündürmelidir.
Bu yazının hedefi, ekonomik buhranlarla nasıl başa çıkılacağı hakkında metod tartışmalarına girmek değildir. Ama, bugün âcil tedbirler gerekiyor.. Ekonomik kriz yangınlarında, 'Yangında ilk kurtarılacak olan, bütün bir halktır.'
Bu açıdan, Devlet, un, ekmek, şeker, sıvı yağlar, et gibi temel gıda maddelerinin piyasadaki satışında, en üst fiyatı, tavan fiyatını belirlemeli, ve ayrıca, bütün ticarî şirketlerin satın aldıkları mallarla sattıkları arasındaki grafik, belli bir merkezden, ve bugünkü teknolojik imkânlarla hiç de zor olmayan bir şekilde mühürlü bilgisayarlarla devamlı kontrol edilmelidir ve stokçular, karaborsacılar cezalandırmalı ve topluma da teşhir edilmelidir