Son haftalarda Suriye'deki gelişmeleri sinsice seyreden ve olanları gördükçe içi içini yiyen bir ülke var.
İran...
Evet, garip ama gerçek bu...
Aylardır İran konusunda yazıyorum, çiziyorum, anlatıyorum, rejimin ipliğini pazara çıkarmaya çalışıyorum.
Bu ülke rejiminin Amerika ve İsrail başta, batı ile gizli bir ittifak içinde olduğunu göstermeye çalışıyorum.
Çünkü biliyorum ki Ortadoğu'ya barış ve huzurun gelmesi, İslam devletleri arasında dostluk ve iş birliğinin başlaması İran'ın gerçek yüzünün anlaşılmasına bağlıdır.
Bu nedenle İran konusundaki ısrarımı sürdürüyor ve anlatmaya devam ediyorum.
İşin tuhaf tarafı şu.
İran'ın bu durumunu anlatmak için son zamanlarda ihtiyaç duyduğum yardımın en büyüğünü yine İran rejiminden almaktayım.
Nasıl mı...
Daha Ne Desin...
İran Devrim Muhafızları Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, geçtiğimiz günlerde Tahran'da düzenlenen bir törende İran resmi ajansı Tesnim'e konuştu.
Uzunca yaptığı konuşmanın bir bölümünde şöyle dedi Selami;
Suriye'de şu anda anlatmaya vakit olmayan konular nedeniyle düşmanlar bir sonuca vardı ancak bu durum aynı kalmayacak."
Hesapta Kudüs davası için savaşan Hüseyin Selami, Kudüs katili, Gazze soykırımcısı İsrail ile ilgili tek kelam etmezken Suriye de yaşanan son gelişmeler için düşmanların kazandığını ama bunun geçici olduğunu söylüyor.
Bu durumda düşman kim?
Elbet yeni Suriye Geçiş Hükümeti ve ona destek veren Türkiye.
İlginç, biz de İran'ı Müslüman ülke diye bilirdik.
Daha Ne Olsun...
Geçtiğimiz günlerde İran devlet televizyonu kanalında yayınlanan bir programda konuklardan biri ölüyü dirilten bir tespitte bulundu.
"İran ve Amerika Birleşik Devletleri ortak bir zeminde Türkiye'ye karşı Suriye'de YPG'yi destekleyebilir.
Bu iki devlet daha önce Irak'ta bunu yaptılar.
YPG'yi Amerika Birleşik Devletleri destekliyor ve Türkiye YPG'yi tehdit olarak görüyor. İran ve Suriye'deki Kürtlerin güvenliğini sağlamak için Amerika Birleşik Devletleri ile ortak çıkar geliştirebilir."
Yav ne ara Amerika ile el ele verdiniz, ne ara PKK'ya destek de Amerika ile yarışmaya başladınız.
Hani sen İsrail ile Amerika ile ezeli iki düşmandın, hani sen İslamiyet adına haçlıyla savaşıyordun.
Daha Ne Yapsın...
PKK'lı teröristler, Suriye'de, Tişrin Barajı çevresinde SMO kuvvetlerini hedef almak için İran'ın verdiği kamikaze dronlarını kullanıyor.
Geçtiğimiz günlerde Suriye ordusu ile İran destekli Lübnan Hizbullah'ı arasında sınır çatışması çıktı. Yav siz Hizbullah olarak İsrail ile savaşmayacak mıydınız?
Ne oldu yönünüzü mü şaşırdınız.
Hayırdır İnşallah...
Bugün İran'ı konu etmemdeki neden anlattığım bu iki olay değil.
Bugün İran'ın konu etmemdeki neden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın İran temasları oldu.
Basına birer saat ara ile kısa haber olarak düşen bu iki ziyaret farklı zamanlarda ve birbirinden bağımsız olsa bu derece ilgimi çekmezdi.
Ancak aynı günde hem Hakan Fidan'ın İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile telefonda görüşmesi hemen ardından da İbrahim Kalın'ın apar topar Tahran'a gitmesi neler oluyor sorusunu sordurdu.
MİT Başkanı İbrahim Kalın İran İstihbarat Bakanı İsmail Hatib ve Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Ekber Ahmediyan ile görüştü.
Görüşmelerde, PKK ve DEAŞ başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelenin, ortak tehditlerin, Suriye'deki durumun, Gazze'deki ateşkes ve Filistin meselesiyle ilgili gelişmelerin kapsamlı bir şekilde değerlendirildiği yönünde sızan kulis bilgileri var.
Ancak ben meselenin bu kadar basit olduğu kanaatinde değilim.
Bana göre mesele çok daha elzem ve çok daha derin.
Acaba mesele hem kulak çekme hem de köprüden önceki son çıkış fırsatını sunma mı?
Neden olmasın...
Neyse, bekleyip göreceğiz...