İran'ın 3H formülü.
Haşti Şabi, Hizbullah, Husi.
İran yıllardır Şii hilali dediği, bugünlerde direniş ekseni olarak tanımladığı bölgeyi bu unsurlarla yapılandırdı.
Eksen İran'ın hemen yanı başındaki Iraktan başlıyor, Suriye'den Lübnan'a oradan da Yemen'e kadar uzanıyor.
Irak ve Suriye'de Haşti Şabi, Lübnan'da Hizbullah, Yemen'de Husiler.
Hikâyeye bakarsan İran bu vekil güçlerle sözde İslamiyet adına haçlı dünyası ile kıyasıya savaşıyor.
Peki işin gerçeği öyle mi?
Asla...
İran'ın içinde bizdeki FETÖ benzeri bir yapı yıllardır devletin kılcallarına kadar sızmış durumda.
Küresel çetenin hizmetkarı bu yapı İslamiyet adına savaşıyoruz tiyatrosu üzerinden yıllarca Suriye ve Irak'ta on binlerce Sünni Müslümanın kanını akıttı, insanları katletti.
Bunu az biraz süreci takip eden, bu coğrafyalara giden, burada yaşayan yerli halkla sohbet eden herkes bilir.
İslam coğrafyasını kana bulayan bu yapı geçtiğimiz günlerde düşürdüğü helikopter ile İran içindeki yerini daha da sağlamlaştırdı.
Ancak tüm bu anlattıklarımdan küresel çetenin İran'da işleri tam gaz yolunda gidiyor anlamı çıkmasın.
Zira artık İran'da İsrail ile İran arasındaki kayıkçı kavgasını, bu karşılıklı danışık işleri sorgulayan, oynanan oyunu günden güne daha da fark eden ciddi bir kitle oluşmaya başladı.
İşin daha da ilginç tarafı halk nezdinde sorgulanan bu durum Devrim Muhafızlarına da sıçradı.
Devrim muhafızları çok sert biçimde rejimin bu tutumunu eleştirmeye ve sorgulamaya başladı.
Sadece İran halkı ve sadece devrim muhafızları mı sorgulayan...
İran'ın direniş ekseni diye motive etmeye çalıştığı yapıda da sorgu ve bölünmeler başladı.
Eksenin Yemen bacağında bulunan Husiler bu konuda ilk baş kaldıran oldu.
Kurulu tiyatroyu çözen Husiler İran'dan koparak kendi başına bağımsız işler yapmaya başladı.
Batının alayına posta koyan Husilerin hiç şakası yok.
İsrail terör örgütünün kümelendiği Tel Aviv'i gözünü kırpmadan vuruyor.
Kızıldeniz ve Aden Körfezi'ni emperyalistlere dar ediyor.
Almanya, Fransa, İtalya, Belçika ve Yunanistan'dan kurulma bir deniz gücü "Aspides Operasyonu" adı altında Husileri durdurmak için Kızıldeniz'e çıktı.
Operasyona katılan bu devletlerin firkateynleri bölgede bulunuyor ayrıca 19 ülke de farklı kapasitelerde operasyona katkıda bulunuyor.
Tüm bunlarda Husileri durdurmaya yetmedi.
Husiler yaptıklarıyla bu devletlerle birlikte İngiltere ve Amerika'ya, güttükleri İsrail Terör Örgütüne de ciddi hasarlar veriyor.
Hiçbir tehdide de boyun eğmiyor ve hiçbir şekilde geri adım da atmıyor.
Kısacası olanca gücüyle savaşarak İran gibi Nasrallah gibi "sessizlikte bir savaş yöntemidir." diyerek kıvırmıyor, insanların aklıyla alay etmiyor.
Tüm bunların üstesinden gelen Husiler aynı zamanda batı ile iş tutanların maskelerini indirmekten, bu kirli iş birliğini yüzlerinde vurmaktan da geri kalmıyor.
Ne dedi Husi Liderlerinden Abdusselam Cahaf;
"İran Devrim Muhafızlarının Suriye komutanlarından Razi Musevi'nin İsrail tarafından öldürülmesine cevap vermezse korkak ve aşağılanmış bir devlet imajı çizer.
Savaşın büyük sonuçları olduğunu biliyoruz. Ama sessizliğin sonuçları daha da büyük olacak. Cevap hakkını saklı tuttuğunu ilan etmek hiç cevap vermemek anlamına geliyor."
İşte bu yaptıklarından dolayı batı Husileri ayrı tutuyor ve AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borell batı adına gazetecilere şunları söylüyor;
"Husiler kendilerini açıkça Filistin davasının savunucuları olarak konumlandırıyor, bu bir sır değil."
Hiç düşünmez misiniz aynı batı İran ve Hizbullah için neden bu cümleleri kurmuyor.
Bu konu çok önemli olduğundan bu işi yazı dizisi halinde işlemeye karar verdim.
Bir sonraki yazıda İran'ın at koşturduğu coğrafyalarda meydana gelen tuhaf olaylara mercek tutacağız ve yaşanan istihbarat savaşlarında bir "acem acemiliği" mi var bir "acem ihanetimi" var anlamaya çalışacağız.
·