Acayip ‘şeylerin’ olduğu bir alacakaranlık kuşağında gibiyiz. Büyük savaşlar dışında insanlığın bu denli hızlı bir değişim dalgası yakalayabildiğini sanmıyorum.
1834 yılında Cambridge Üniversitesi matematik profesörlerinden Cherles Babbage, zaman ve hareket analizi üzerinde çalışırken Adam Smith’i çok daha somut, uygulanabilir biçimde anlatmaya karar verir. Babbage’nin bu amacı için tekil olarak makine ve sektör olarak da makine sanayi biçilmiş kaftandı. Her tür makinenin mekanik işleyişini ve ustalık gerektiren-gerektirmeyen parçalarının yapımını inceler. Varmak istediği, en hızlı ve ucuz makine üretiminin hangi üretim ve işbölümü prosesi ile yapılacağıdır. Ve bu amaçla ‘Makineler ve İmalat İktisadı’ adlı eserini yazar. Babbage, bu çalışmayı tamamladığında, ABD’nin 1929 krizinden sonra hâkim olacağı yeni bir dünyanın temellerini attığını şüphesiz bilmiyordu. Babbage, bu eserinde şöyle yazmıştı: ‘İmalat ustaları işi, her birinde değişik beceriler ve güçler gerektiren farklı işlemlere bölerek, her iş için gerekli miktarda, farklı emek kullanabilecektir; buna karşılık işin tamamı tek bir işçi tarafından yapılacak olursa, hem çok beceri hem de çok güç isteyen işlerin aynı kişi tarafından yapılması gerekeceğinden basit işleri de bu kişinin yapması iş gücü kaybı anlamına gelecektir.’ Şimdi bu cümleyi okuyunca ‘e, ne var, bunu düşünmeyecek, koskoca matematik profesörünün başka işi mi yokmuş’ diyeceğinizi biliyorum.
Ama bu formülasyon, tam 74 yıl sonra Henry Ford tarafından Detroit’teki Highland Park fabrikasında hayata geçmiştir. Ford, 1908-1914 yılları arasında ünlü T modeli üretimde tedrici olarak usta işçilerin yaptığı parçalarla ustalık gerektirmeyen işlemleri ayırmış ve ustalık gerektirmeyen işlemler için bir montaj hattı oluşturmuştur. Montaj hattı yalnız fabrikasının kârlılığını (verimliliğini) artırmakla kalmamış, çok daha ucuz ve hızlı üretim çıktısını sağlayarak ‘kitle üretimi’ dediğimiz olguyu da yaratmıştır. İşte kitle üretimi dendiğinde bir iki adım geri çekilmeniz gerekir. Çünkü bu yalnız bir iktisadi değişim değildi, bir sosyal-kültürel hatta siyasi ve hukuki değişim anlamına da geliyordu. İnsanların hayatını kolaylaştıran otomobil, buzdolabı, çamaşır makinesi gibi araçlar hızla üretiliyor, bunların üretim maliyetleri düşüyor ve bunları üreten ustalar ve işçiler de bunları alma imkânlarına sahip olabiliyordu.
Şimdi bir düşünün Cambridge’te bir matematikçi 1830’larda bir iş modeli geliştiriyor ve bu model tam yüz yıl sonra büyük bir krize (çünkü 1929 krizi büyük çapta kitle üretimine talep olmamasının-talep yetersizliğinin- krizidir) yol açıyor sonra bu kriz bir dünya savaşıyla devam ediyor ve savaş sonrası da ABD’nin hegemonyasında yeni bir dünya kuruluyor. Bu ‘yenidünya’ yeni tüketim kalıpları, alışkanlıklar, TV, sinema, moda kısaca yeni bir yaşam biçimi demekti. Modern ve seküler bir dünyaydı bu. Özgür gibi duruyordu ama hiç özgür değildi. Etek boyları, saç biçimleri, dinlenilen müzikler, yenilen yemekler Ford’un fabrikasındaki montaj hattından çıkıyordu hep.
Bu hikâye biraz sallanarak, biraz tökezleyerek seksenlerin ortalarına kadar sürdü. Sonra Detroit yerine Silikon Vadisi diye bir yer çıktı. Beatles dinleyen ilk kuşağın çocukları acayip ‘şeyler’ yapmaya başladılar. Ama yapmaya başladıkları ‘şeylerin’ dünyaya mal olması öyle yüzyılı falan bulmuyordu, çünkü iletişim merkezliydi yaptıkları ve buldukları şeyler. Ve her şey bir insan ömrünün izleyeceği çabuklukla olmaya başlamıştı. Hikâyenin bundan sonrasını biliyorsunuz. İnternet ve denetlemeyen bilişim teknolojileri devri başlamıştı.
Ama iki gelişme var ki Prof. Babbage’nin dünyayı değiştiren krizlere, büyük bir dünya savaşına yol açan formülünden bile daha müthiş ve öyle Babbage’nin formülü gibi yüz yıl falan da beklemeyecek hayatımıza girmek için. Bir tanesi Grafen adlı karbon atomu esaslı malzemenin endüstride kullanılmaya başlaması ikincisi de üç boyutlu yazıcı teknolojisi.
Grafen, üç boyutlu yazıcı ve Picasso’nun ‘Küb’ durumları
Grafen malzemesinin hayatımıza girmesi demek, ısınmadan, iletişime, sağlığa kadar aklınıza gelebilecek tüm yaşamsal alanlarda eskiyi unutmamız ve yeni bir boyuta geçmeniz demek. Üstelik bu değişim dünyanın her yerinde aynı anda olacak. Grafen teknolojisi üzerinde Türkiye’de de bilim insanları çalışıyor.
Üç boyutlu yazıcı teknolojisi ise yalnız Fordist fabrikaları ortadan tamamen kaldırmayacak, bilgi ve iletişim devrimini fiziksel üretim alanında da dünyanın her yerine taşıyacak ve fabrika toplumunu, kültürünü ve onun modern dünyasını tarihin çöp tenekesine yollayacak. Şimdi aklınızın alamayacağı kadar ince, ama bir o kadar sağlam ama bir o kadar elastik ve bakırdan defalarca daha iletken ve sonsuz bilgi depolama yeteneğine sahip bir malzemenin üç boyutlu yazıcıda ne yapabileceğini, bu ikisinin hangi mucizeleri ortaya çıkaracağını düşünün. Picasso, resimde devrimi Kübizm ile yapmıştı. Bu, tek bir fırça darbesiyle binlerce, milyonlarca sayfayla anlatılacak bir bilgiyi, duyguyu, anı, yaşanmışlığı anlatmak demekti. Bildiğiniz klasik bilgisayarlar 0 ya da 1 değerini alan bit ağırlıklarından oluşur. Yeni bilgisayar devriminin çocuğu olan kuantum bilgisayarları ise kübit serilerinden oluşuyor. Bu yapılar aynı anda 1- 0 değeri arasındaki değerlere de ulaşıyor hatta iki ana değeri yakınlaştırıp, çakıştırıyor ve aynı anda aynı değerler olabilme durumu söz konusu olabiliyor. Bir ayna silsilesindeki sonsuz görüntünüz gibi ama bunun sahici olması hali. Acayip şeyler oluyor.