Neyse ‘Şanghay Beşlisi’ adlı örgüte üyeliğimizin Avrupa Birliği’ne (AB) alternatif olarak düşünülmediği ortaya çıktı da milletçe rahatladık.
Alay ettiğimi sanmayın, rahatlayanlar arasında ben de varım.
Rusya ile Çin’in merkezinde bulunduğu örgütle ve üyeleriyle ilişkilerimiz en mükemmel düzlemde sürmeye devam etsin; biz yine de ‘AB perspektifi’ içerisinde kalalım...
Türkiye’nin AB üyeliği sevdası yeni değil, yarım asrı çoktan devirmiş bulunuyor. Daha ne yapacağını bilmez altı üyeli bir birlik iken ilgi duymaya başlamış, 12 üyeli ekonomik işbirliği örgütüne dönüştüğünde başvurumuzu yapmıştık. Tam üyelik ‘vaadi’ alabilmemiz için 2005 yılını beklememiz gerekti. Tam üyelik hâlâ çıkmaz ayın son çarşambasında görünüyor.
Bizim nesil, ülkemiz AB önünde beklerken yaşlandı. Hepimizde var olan bıkkınlığı Başbakan Tayyip Erdoğan ziyarette bulunduğu Çek Cumhuriyeti’nde düzenlenen basın toplantısında bütün dünyaya dün bir kez daha duyurmuş oldu. “Oyalamayın, gelin bu işi hemen bitirelim” demiş Başbakan Erdoğan...
AB’nin Türkiye’ye muamelesinin bağışlanacak bir yönü yok; tamamen çifte standart uygulanıyor ülkemize. Önüne çıkarılan en ciddi sorun Kıbrıs olarak gösteriliyor; oysa Kıbrıs’ın kendisi bölünmüş halde üye kabul edilebildi AB’ye. AB üyesi Kıbrıs’ın Türkiye’ye kök söktürmesi AB’nin çekirdeğini teşkil eden üyeleri ellerini kirletmekten uzak tutuyor.
Yoksa Türkiye, Başbakan Erdoğan’ın da söylediği gibi, bizden çok sonra başvurmuş ve üyeliğe kabul edilmiş nice ülkeden daha fazla üyeliğe hazır durumda bugün.
Haklarını yememek için gerçeği buraya kaydedeyim: Karşı çıkmaları yüzünden Türkiye’nin üyeliğini engelleyen çekirdek ülkeler ‘Türkiye karşıtı’ olarak görünüyorlar, ama esas sebep onların bizleri sevmemesi değil; dini açıdan farklı oluşumuz... Bugün sayıları 27’ye ulaşmış AB üyesi ülkelerin hepsini birleştiren temel unsur halklarının Hıristiyan oluşudur. Avrupa’nın göbeğinde bulunan Arnavutluk, Bosna-Hersek, Makedonya gibi nüfusu az, ama Müslüman’ı çok ülkeler de AB kapısı önünde beklemedeler...
Romanya ve Bulgaristan gibi ülkeler üyeliğe kabul edildikleri halde...
Ne yapalım, böyle bir dünyada yaşıyoruz. Yine de halimize şükretmemiz gerekiyor. AB üyeliğini bizden önce kazanmış pek çok ülke ekonomik kriz şartlarında yaşıyor bugün ve durumlarını kolayca iyileştirebilme umudu da yok. İngiltere bugünleri öngörerek ortak para birimine girmemişti; şimdi AB’yi terk etmeyi ciddi ciddi düşünüyor İngilizler...
İktidardaki Muhafazakar-Liberal Koalisyonun başbakanı David Cameron, AB’den sıtkı sıyrılan vatandaşlarını teskin etmenin yolunu, seçimden başarılı çıktıkları taktirde “AB’de kalalım mı?” sorusuna cevap aranacak bir referanduma gidileceği vaadinde buldu.
Sözün özü şu: AB üyeliğinin kapıyı zorladığımız günlerdeki cazibesi kalmadı.
Dikkate değer tek cazibesi, üye ülkeler için öngörülen her alandaki standartlarıdır AB’nin: Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi ilkeleri zorlaması yanında, bireylerin sağlığını ve haysiyetini kollayan, birlikte yaşama iradesini pekiştiren ortak bir zemin oluşturmaya yarıyor AB...
İçinde yer almaktansa ‘AB perspektifi’ içinde kalmak daha önemli.