Avrupa Parlamentosu, “AB Türkiye ile müzakereleri dondursun” tavsiyesinde bulundu.
Kararın bağlayıcılığı yok; AB buna uysa da değişen bir şey olmayacak.
Zira AB, zaten fiilen müzakereleri dondurmuş durumda.
Son 10 yıla bir bakalım:
***
2004’te Türkiye AB ile ilişkileri canlandırdı, 2005’te müzakerelere başladı.
Türkiye, Kopenhag kriterleriyle yattı, Maastricht kriterleriyle kalktı; arada demokratikleşme reformlarını art arda yaptı.
2009’a kadar ‘fasıl’dan fasıla geçilen dönemler yaşandı.
Terörle mücadele yasasının tümden kaldırılması konuşuluyordu, yargı bağımsızlığı, medya ve ifade özgürlüğüne yönelik adımlar atılıyor, yargı bağımsızlığı cılız tartışmalara konu oluyordu. (Yargı öyle bağımsızlaşacak(!) ki, hükümete darbeye bile kalkışabilecekti daha sonra!)
Peki AB ne yaptı?
Türkiye’yi desteklemek yerine engeller getirdi.
- Kıbrıs Rum Yönetimi, Fransa ve AB Konseyi müzakere fasıllarının yarısına ‘bloke’ koydu!
- Türkiye’ye Rum Yönetimi’ne limanlarını açarak ‘tanımayı’ şart koştu!
- Halklarına, “Türkiye yoksul, milyonlarca Türk AB ülkelerine göç edebilir” ve “Türkiye’ye cepten milyarlarca euro vermek zorunda kalacağız” korkusu yaydı.
- Türkiye ile ‘tarihte kalan’ izleri kaşıdı, ‘Osmanlı’ ve ‘İslam’ı bir ‘korku kaynağı’ olarak kullandı.
- Hiçbir somut gerekçe göstermeden, Türkiye’ye tam üyelik yerine ‘imtiyazlı ortaklık’, ‘Akdeniz işbirliği’ gibi ikincil üyelikler önerildi.
- Nihayet, hiçbir ülke için yapılmayan yapıldı, Türkiye için müzakerelerin ‘ucu açık’ bırakıldı!
Bunun anlamı; “Tüm kriterleri yerine getirsen de tam üye yapmayabiliriz.”
***
Akil insanlar, geleceğe dair fikri olanlar, siyasi öngörü sahipleri uyardı.
The Economist, 1 Aralık 2006’da şöyle yazdı: “Fransa, Avusturya ve Kıbrıs, Türkleri masadan kalkmaya teşviki amaçladığı anlaşılan talepler getiriyorlar. Türkler için Avrupa Birliği, bir kimlik meselesinden ziyade bir tercih meselesi. Bu tercihten vazgeçilmesinin sonuçları, Avrupalıların sandığından daha ciddi olabilir.”
Financial Times’ın 5 Aralık 2006 tarihli yazısı da benzerdi: “Hem Washington hem de Brüksel, Türkiye’yle ilgili olarak ‘önemli stratejik ortaklık’ söylemini unutmuşa benziyor. Bu unutkanlık başımızı derde sokacak.”
7 Eylül 2009’da Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari’nin başkanlık ettiği Avrupa’nın önde gelen siyasetçi ve akademisyenleri “Bazı AB liderleri Türkiye’nin üyelik sürecini rayından çıkarmaya çalışıyor” diye rapor yazdı.
9 Haziran 2010’da ABD Savunma Bakanı Robert Gates, “Türkiye’nin bazı AB ülkelerinin tutumlarından dolayı ‘doğuya’ doğru itilmesinden kaygı duyduğu” uyarısını yaptı.
Hiçbir etkisi olmadı…
***
AB müzakerelerinde son durum yeterince açıklayıcı:
2006’da Bilim faslı açıldı ve geçici olarak kapandı.
2007’de 5 ve 2008’de 4 fasıl açılırken;
2009’da 2;
2010’da 1 fasıl açıldı.
2011, 2012 ve 2013’ün ilk döneminde, yani 5 dönem tek fasıl açılmadı. (Türkiye bu yıllarda ‘pozitif gündem’ başlığı altında kendi çalışmalarını ve AB ile ilişkileri sürdürdü; birçok başlığı açılıp kapanacak hale getirdi.)
2013 sonunda bir fasıl açıldı;
2014 boş geçti;
2015 ve 2016’da ‘lütfen’ birer fasıl daha açıldı.
Açılan 16 başlıkta Türkiye “Tamamını kapatacak kriterleri yerine getirdik” açıklaması yaptı.
Ancak bu yetmiyor.
Zira AB Konseyi, “Kıbrıs Rum Yönetimi’ni Gümrük Birliği’ne dahil edin, limanlarınızı açın” şartını, “açılmış fasılların kapatılması” için de koşuyor.
Haliyle hiçbir fasıl kapatılamıyor!
Zaten kalan başlıklardan 6’sı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından 2009’dan beri bloke edilmiş durumda.
8 başlık da AB Konseyi tarafından 2006’dan beri yine “Kıbrıs Rum Yönetimi’ni Gümrük Birliği’ne dahil etmek” şartı nedeniyle bloklu!
Oysa Türkiye’nin desteğiyle Kıbrıs Türkleri referandumda ‘evet’ demişti; Rumlar yan çizmişti.
Şimdi AB Kıbrıs ‘sorunu’nun çözümü için uğraşıp duruyor!
Ama Türkiye için ‘şart’ sürüyor!
Özetle;
33 fasıldan 16’sı açık, ancak AB engeli nedeniyle kapatılmıyor;
6’sı Rum Yönetimi’nin; 8’i de AB’nin blokajı nedeniyle açılmıyor.
Kalan 3 başlık da keyfi olarak açılmıyor!
Şimdi AB ‘müzakereleri dondurduk’ derse, ne değişecek?