Gezi Parkı eylemlerinin ilk günleriydi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ‘Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir!’ dedi ya...
Yer yerinden oynadı.
Son günlerin en revaçta klişesi hatta sloganı haline geldi.
Deyim yerindeyse o gün bu gündür AK Parti iktidarının meşruiyetini tartışılır hale getirmek isteyenler için bundan daha güzel bir argüman olmazdı olamazdı. Üstüne bir de bunu Başbakanın yol arkadaşının söylemiş olmasını ekleyin.
Günlerdir bu söz üzerinden AK Parti’ye vuruyorlar.
Gezi kalkışmacılarının günlerdir ülkede kaos ortamı yaratabilmek, iktidarı yıpratmak adına yaptıklarını bir kenara koyun alın bu sözü de diğer kenara.
O kadar yani.
Sen istediğin kadar ‘Hadi kardeşim oradan, saçmalamayın, bal gibi de demokrasi sandıktan ibarettir. Sandık demokrasinin göstergesidir’ minvalinde sözler söyle...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül istediği kadar ‘Ben demokrasi sandıktan ibaret değildir, demiştim sözüm yanlış yorumlandı’ diyerek açıklama üstüne açıklama yapsın.
Birincisi ‘Biz değil Başbakan Erdoğan’ın yol arkadaşı söyledi. O bile böyle düşünüyor’ deyip ‘körün istediği tek göz Allah vermiş iki göz’ asla geri adım atmayız diyorlar.
İkincisi de tartışma almış başını gitmiş, günlerdir zaten demokrasi mi sandıktan çıkar, sandık mı demokrasiden çıkarı tartışıyoruz.
Hem de ne tartışma!
Her geçen gün boyut değiştire, değiştire!
- Demokrasi sadece sandıktan ibaret değildir!
- Sandık demokrasi demek değildir!
- Sandık her şey değildir, hatta hiçbir şey değildir!
- Demokrasi bazen hür seçimle gelmez, darbeyle de gelebilir!
- Diktatörler de sandıkla geldiler!
- Darbe karşıtlığı demokratlığın bir göstergesi mi? (Bazı darbeler güzeldir çünkü!)
***
Velhasılı kelam bu hamur daha çok su kaldıracağa benziyor.
Benziyor da. Ben asıl her ne kadar oldukça sakin bir yapıya sahip olsa da, bu tartışmalar izleyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ruh halini merak ediyorum.
Mesela ne düşündüğünü ‘Ah keşke dilim tutulsaydı söylemeseydim’ nedameti içinde -olup olmadığını? Yine mesela kırk kere düşünüp bir kere konuşan birisi olarak bu sözü önceden düşünerek mi yoksa o anda aklına geldiği için mi söylediğini?
Benim okuduklarımı o da okuyor, benim işittiklerimi kendisi de işitiyordur pekâlâ.
Keşke karşılaşsak keşke konuşabilsek... Ve defterimde her geçen gün çoğalan sorularımı yöneltebilsem kendisine.
Sonuçta bugün de Mısır’da yaşananlardan hareketle aynı tuhaf benzetmeleri yapıyorlar. Mısır ile Türkiye arasında benzerlikler kuranlar mı dersiniz, gelişmeleri darbe olarak tanımlamaktan kaçanlar mı dersiniz, ah keşke bizde de öyle bir şey olsa diyenler mi dersiniz.
Üstüne tam da 35. Madde tartışmaları gelince bu çevrelerin ekmeklerine yağ sürüldü adeta. Bakın işte darbe olmasından korktukları için kanun değiştirdiler diyecekler neredeyse.
Gezi eylemleriyle baş gösteren, Mısır’daki darbeyle Türkiye’nin gündemine oturan demokrasi-sandık-darbe kavramları bir kez daha gösterdi ki istediğin kadar kanun yap, yasa çıkart, askere kışlanın yolunu göster.
Bu ülkede zihinlerde darbenin gayrimeşru olduğuna inanılmadığı sürece
bir kısım aydınlarımız ‘Darbe olur mu?’ söylemini bir ‘gitsin de gelmesin’ korkusu içinde dillendirirken, bir kısım aydınlarımız da ‘inşallah inşallah yakın zamanda beklentisi’ içinde temenni olarak dillendirmeye devam edecektir.
Atilla Yayla’nın Yeni Şafak gazetesine verdiği röportajda özetle ‘Asıl sorun tek parti diktatörlüğünde oluşturulan kimlik esas alınarak Türkiye’nin bir toplum mühendisliğiyle kurulmuş olmasındadır. Ben demokrat oldum, özgürlükçü oldum demek bunu sağlamaya yetmiyor. Bu arkadaşlarda kritik zamanlarda Kemalist damarın atmaya başladığını görüyoruz. Bugün ortaya çıkan tablo budur. Yoksa liberalim diyen birisinin darbeyi savunmak için gerekçeler üretmesini nasıl açıklayabiliriz” dediği gibi.
Siz kalkar iyi niyetle ‘Demokrasi sandıktan ibaret değildir” derseniz o ‘evet evet, demokrasi sandıkla değil darbeyle gelebilir’ anlar.