Önceki gün iki milletvekili misafirimdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaverlerini, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’na atanacak askerleri bile örgütün belirlediğinden söz ederken, 2. Abdülhamit’le ilgili daha önce duymadığım bir hikaye anlattılar.
Akşam, bir başka dost sohbetinde, Söğütlü Ahmet Yaprak’la tanıştım. Enteresan bir şekilde aynı hikayeyi ve üstelik ‘bir Kayı olarak’ anlatınca bu ‘tevafuk’ yazmamı gerektirdi.
Özetle aktarıyorum:
2. Abdülhamit, Cuma selamlığından dönerken, nöbet yerlerinin boş olduğunu görür. Sadece iç kapıda iki nöbetçi vardır. “Nerede diğerleri” diye sorar, aralarında şöyle bir konuşma geçer:
- “Bilmiyoruz, komutan herkese istirahat verdi.”
- “Siz niye gitmediniz?”
- “Biz atalarımızdan böyle öğrendik, nöbet yerini terk etmeyiz.”
- “Siz kimsiniz, nerelisiniz?”
- “Söğüt’ten, Kayı Boyu’ndanız.”
Sultan, Söğüt kaymakamı ve ileri gelenlerini çağırır, “Anladım ki Atam Ertuğrul’un adetini terk etmişim. Bana Kayı ailelerinin gençlerinden bir muhafız birliği oluşturun” der.
Muhafız Alayı’nı lağveder, Söğüt’ten gönderilen gençleri eğiterek yeni bir alay kurar. Bugün Yıldız Camii’nin yanında bulunan Ertuğrul Cami-Tekkesi’ni de onlar için yaptırır.
Muhafızların yetişmesi için 1903-1905 yıllarında Söğüt’te Hamidiye Külliyesi ve İdadi inşa eder. Kapısının üstünde mermerden görkemli bir Osmanlı Devlet Arması bulunan İdadi’den mezun olanlar ‘son nefeslerine kadar sadakatle hizmet edeceklerine’ dair Ertuğrul Gazi’nin Türbesi’nde yemin ederler, belirli bir hizmet süresi sonunda da jandarma subayı olurlardı.
(Cumhuriyet’ten sonra harabeye dönüşen İdadi, 2007’de restore edildi.)
***
Biraz araştırınca, Abdülhamid’in, Alman İmparatoru Wilhelm’in ziyaretinde bu muhafızları “Öz akrabalarım” diye takdim ettiğini, “Ertuğrul’un ocağında uyandım, şehidlerin kanlarıyla boyandım” diye başlayan Ertuğrul Marşı’nın da bu dönemde bestelendiğini öğrendim.
Söğüt Alayı’nı oluşturan Kayı muhafızları nasıl seçiliyor, nasıl tanınıyorlardı?
Bu soruların cevabını tarihçi Erhan Afyoncu ve Murat Bardakçı’nın yazılarında buldum:
Alaya 30 yeni muhafız alınırken, 2. Abdülhamit’in ‘Baştüfekçi’ Tahir Paşa’ya şu talimatı verir:
“Muhafızlar, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi ile Söğüt’e gelmiş ailelere mensup, yakışıklı ve uzun boylu olacak. Bakımlı olmak şartıyla sakallı da olabilirler. 1897 Osmanlı-Yunan savaşına katılanlar özellikle tercih edilecek. İyi at binecek, iyi ahlak taşıyacak ve beş vakit namaz kılacaklar.”
2. Abdülhamid’in başkatibi Tahsin Paşa, kendisini “Yıldız Sarayı’ndaki insanların her çeşidini, ahlaki davranışların her rengini, iyilik ve kötülüklerin her derecesini görmüş biri” olarak tanıttıktan sonra, Söğüt Alayı muhafızları hakkında şöyle der:
“Hiçbir fert, hiçbir şekil ve surette ne şahsen ne de birisine aracı olarak fenalık etmemiş ve fenalığa alet olmamıştır. Bunlar Yıldız Sarayı’na bir kaya gibi girdiler, dönüş zamanı geldiğinde yine bir kaya gibi tertemiz ve lekesiz çıktılar. Allah kendilerinden razı olsun.”
***
Kayı Boyu’nu simgeleyen üzerinde IYI yazılı mavi bayrak, TRT’de rating rekorları kıran ‘Diriliş/Ertuğrul’ dizisiyle hayatımıza girdi.
Bugün Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı, yaverlik sistemi tartışılırken, benzer bir yapı kurulabilir mi?
Ya da benim, bu iki sohbette dile getirdiğim gibi, 81 ilden seçilecek, subaylık kriterlerine uygun gençlerden yetiştirilen bir Muhafız Alayı kurulabilir mi?
Bu şimdilik bizim yaptığımız gibi bir ‘sohbet’ konusu.
Ancak 2. Abdülhamit’in “anladım ki ataların adetlerini terk etmişim” sözü, üzerinde çok ama çok ciddi düşünülmesi gereken bir ders niteliğinde...
Hele ki ordusuyla, yargısıyla, bürokrasisiyle, siyasetiyle, ekonomisiyle Cumhuriyet’i yeniden inşa etmek artık ertelenemez hale gelmişse...