Batı yıllarca, dini ve milli değerlerimize hakaret etmeyi, Müslümanları öteki bilip onlara zulmetmeyi kendine görev bilmişti! Dünyanın güç dengelerinin yer değiştirmesiyle İslam'a karşı düşmanlık ve zulüm görevi de yön değiştiriyor ya da bu göreve başkaları da ortak oluyor.
Gün geçmiyor ki Doğu Türkistanlı soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza Çin Hükümeti ve halkı tarafından uygulanan asimilasyon ve zulümle ilgili tüylerimizi ürperten yeni haberler almayalım. Planlı bir şekilde yürütülen bu asimilasyon ve zulümde Çinlilerin kirli elleri bu sefer Müslümanların en kutsal değeri olan Kur'an-ı Kerim'e uzandı.
Çin, Doğu Türkistan'ı asimile edebilmek için akla gelmedik yöntemleri uygulamaktan çekinmiyor. Uygur kızlarının Çinli erkeklerle zorla evlendirilmesinden tutun da çalışma kamplarına, doğum kontrolünden zindanlarda akla hayale gelmedik işkencelere varıncaya kadar her türlü insanlık dışı uygulamayı Uygur Türkleri üzerinde kullanmaktan çekinmiyor.
Bu zulümler öylesine insanlık dışı ki yapılanlara Batı bile tepki gösteriyor. Gözleri körleşmiş, kulakları sağırlaşmış, vicdanları ölmüş Çin hükümeti ve halkı zulmü azaltmak yerine her geçen gün şiddetin dozunu artırıyor.
Çin'den gelen son haber ise vicdanı olan herkesi üzecek cinsten. Bölgedeki Müslüman aktivistlerce paylaşılan görüntülerde, restoran olarak kullanılan mekânın zemininin, çok sayıda Kelime-i Tevhid ve Kur'an ayetleri içeren çinilerle kaplandığı görülüyor. Birçok masanın yerleştirildiği restoranda Çinliler hiçbir şey yokmuşçasına yemeklerini yiyorlar.
Bu durumu cehalet ve bilmezlikle açıklamak mümkün değil. Restoran sahibi de orada yemek yiyen Çinliler de ne yaptıklarının gayet farkında ve bilincindeler. İnsanlık ve vicdanlar ölünce ortaya böyle kabul edilemez görüntüler çıkıyor.
Çin yönetimi daha önce de Doğu Türkistan'da birçok cami ve dini mekânda benzeri uygulamalar yapmıştı. Bölgede onlarca cami yıkılırken, çok sayıda cami de içkili restoranlara ve barlara çevrilmişti.
Bütün bu yaşananlara kayıtsız kalmak, bunları görmezden gelmek mümkün değil. Kutsala karşı yapılan bu saygısızlığa hem ferdi hem de kurumsal planda tepki göstermek gerekir. Fertlerin yapabilecekleri; bu yapılanları kınayarak başta Çin'in İstanbul Başkonsolosluğu'na e-postayla bildirmek ve sosyal medya üzerinden tepkilerini göstermek olabilir.
Ama asıl tepki kurumsal alanda olmalı. Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı devreye girmeli, diplomatik kanallar kullanılmak suretiyle konuyla ilgili hassasiyet Çinli yetkililere iletilmeli ve bu akıl almaz uygulamanın sonlandırılması sağlanmalıdır.
"Sultan, Güç ve Hassasiyet" isimli kitabında Ahmet Uçar; Osmanlı'nın, son günlerinde dahi bu gibi meselelere müdahale ettiğini ve böyle konularda Müslümanların hassasiyetini şu şekilde anlatır:
"Fransız yazar Henri de Bornier, 1888'de, Comedie Français'de sahnelenecek "Muhammed" isimli Peygamberimize hakaret eden oyununu yazdı. Sultan Abdülhamid, durumu öğrenince oyunun engellenmesi için diplomatlara emir verdi. Osmanlı Hariciye Nazırı, yani Dışişleri Bakanı Said Paşa, Paris Elçisi Esad Paşa'ya telgraf çekerek harekete geçmesini istedi. Esad Paşa, hemen Fransız Dışişleri Bakanlığı nezdinde harekete geçti. Osmanlı yönetimi, Fransa'nın İstanbul elçisini defalarca uyardı. Osmanlıların Paris ve Fransızların İstanbul elçilerinin teşebbüsleriyle oyunun sahnelenmesi 1890'a kadar engellendi. Bornier'in oyununun 1890'da tekrar sahnelenme girişimi, Osmanlı yönetiminin baskısı sonucu yine engellendi ve oyun bütün Fransa'da yasaklandı."
Devlet ve onun kurumları bu gibi durumlar için vardır. Diplomasinin inceliklerini burada kullanamayacaksak ne zaman ve nerede kullanacağız! Devletimiz ne yapıp edip bu rezalete son verilmesini sağlamalıdır.
Çin bilmelidir ki yapılan bütün zulümler ve asimilasyon çabaları onları hedeflerinden uzaklaştıracaktır. Yapılan bu zulümler ve işkenceler hem Doğu Türkistanlıları daha fazla birbirine kenetlemekte hem de dünya halklarının nefretini üzerlerine çekmektedir.
Özellikle kutsala yapılan saldırılar onlara duyulan nefreti kat be kat artırmaktadır.
Doğu Türkistanlı Müslüman kardeşlerimizin bir an önce hürriyetlerine kavuşması en büyük temennimizdir.