Vefatının 100. yılında Sultan Abdülhamid Han, önemli faaliyetlerle yad ediliyor. Cağaloğlu'nda medfun olduğu türbe, restorasyonu tamamlanarak Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş tarafından ziyarete açıldı.
Resmi tarihin kısıtlı ve politik önyargılarla şimdiye kadar çeperlediği hakikatler üzerindeki yüksek basınç, yavaş yavaş normale dönüyor... Çoğumuzun ''Kızıl Sultan'' imajlarıyla ve haksız önyargılarla yetiştiği gençlik günlerimiz geride kaldı. Kültür ve Turizm Bakanımız Numan Kurtulmuş Beyefendi açılış sırasında öğrencilik günlerinden bahsetti... O vakitler kapalı olan bu türbenin önünden mahzun bir şekilde dua ederek geçtiklerinden söz etti.
Sultan Abdülhamit Han hangi zor koşullardan geçtiyse 100 yıl aradan sonra neredeyse aynı zorlu koşulların kuşatması altında gerçekleşiyordu bu türbenin açılışı... Osmanlı'nın varlığı, Batı nezdinde halledilmesi gereken bir ''şark meselesi''ydi. 100 yıl aradan sonra geldiğimiz vadide NATO ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası barış kurumlarının dahi iflas ettiği pervasız bir saldırıya maruz Türkiye... Bakan Bey, tarih konusunda devamlılık felsefesinden bahsetti. Oysa bizler çocukluğumuzdan itibaren kopuntulu tarih anlatısıyla yetişmiştik. Osmanlı bizi ilgilendirmiyordu. Osmanlı kötüydü ve derhal unutulmalıydı... Eğitim ve kültür politikalarımız bu yönde işledi. Tarihi Orta Asya'ya, sanatı Avrupa'ya bağlayarak çağdaşlık ülküsü yazdık. Dünyada büyükbabasının mezar taşını okuyamayan millet yoktur biz okuyamayanlardan olduk.
İlber Ortaylı hocamız İstanbul Üniversitesinde anlattı Sultan Abdülhamid Han'ı. Sultan olmasaydı da dünya çapında marka bir sanatçı olurdu dedi. Sedef kakma, marangozluk gibi sanatlarda ileri derecede hünerli bir kimse olduğundan söz etti. İstanbul Müftülüğündeki Şer'iye Sicillerini muhafaza eden kütüphane dolapları da Hünkar'ın eseriymiş. Çift kapaklı, tel örgülü, özel koruyucu bez kaplamalı bu kütüphanenin mucidiymiş Abdülhamid Han. Yüz yılların ötesinden sapasağlam şekilde bize kadar gelen bu arşivi Sultan'ın rakik ve mucid sanatına borçluyduk.
İstanbul Üniversitesi'ndeki toplantıya gençlerin ilgisi çok yoğundu. Rektörlük binasında iki salon daha açıldı gençlere. Bakan Kurtulmuş'u kolayca bırakmadı Hukuk Fakültesi öğrencileri... Okulumu ne kadar özlediğimi fark ettim onları seyrederken. 25 yıl yasaklı kaldıktan sonra okuluna girince insan, kendisini hala öğrenciymiş zannediyor. Numan Bey ve eşi Sevgi Hanım hocalarımızdı asistanlardı o günlerde... Yasaklarla ve hürriyet aralıklarıyla süren bir tarihimiz var. Hürriyetler ve insana saygı konusunda çok önemli mesafeler kat ettik.
Ve tersine çevrilmiş, ters yüz edilmiş hakikatlerle dolu tarihimiz... Ayşe Sultan'ın, Babası Abdülhamid Han'ı anlattığı günlükleri insanı nasıl da hayrete düşürür. Padişahın batı musikisine ve özellikle operaya düşkünlüğü, Saray'da kurdurttuğu orkestralar, kızı Ayşe Sultan'ın müzik eğitimine verdiği destek, bizden gizlenmiş tarih sayfalarıdır. Mühendis mekteplerinin kurucusu, kız okullarını açan, askeri akademilerin modernizasyonunu sağlayan çok modern bir padişahtır aslında Abdülhamid Han.
Çok zarif ve akıllıca bir diplomasi yürüttüğünü ve bunu sadece dış ülkelere değil Osmanlı hinterlandındaki gayrı müslim öğelere karşı da ustalıkla dizayn ettiğini zikretti İlber Hoca... Dönemin revaçta utkusu panislavizme karşı İslam toplumlarıyla birlikte olma siyasetini başarıyla kurduğundan söz etti. Hepimizin çok sevdiği Dostoyevski'nin bile İstanbul'a çan asma heyecanıyla yanıp tutuştuğu o günlerde, Meclisi Mebusan'da en yüksek oranda gayrı müslim temsilini sağlamış bir dünya lideriydi.
Küçük yaşta yetim kalmış Sultan Hamid. Perestu Kalfa büyütmüş onu ve kız kardeşini. Çok merhametli bir kimseymiş Perestu Hanım. Abdülhamid Han onu Valide Sultan konumuna getirmiş, öğlen yemeklerini onunla yermiş... Bu büyük Sultan'ın içinde, annesiz bir çocuğun şefkatle başını okşayacak bir ele duyduğu hasreti hissetmek beni çok etkiledi. Çok centilmen birisi olduğunu, kibar jestleriyle İngiliz Kraliçesini kendisine hayran bıraktığını da rahmetli Necip Fazıl Üstad anlatırdı. Hep tarihi dehası ve Osmanlı çöküşünü 33 yıl ertelediği yönleriyle tanıtılıyor Abdülhamid Han... Mescid-i Aksa'ya hürmeti, hanımlara ve kız çocuklarına verdiği değer bunlardan daha az değil...