Ortadoğu’daki gelişmeler hakkında ne istediğini açıkça ifade eden ve ifade ettiği gibi faaliyet sürdüren sadece iki devlet var. Bunlardan biri Türkiye, istemediği ise Kuzey Suriye’de bir Kürt otonom bölgesi oluşturulması... Diğeri ise ABD, onların istediği ise Kuzey Irak’ta otonom bir Kürt bölgesi kurulması... İki devletin öncelikleri tamamen birbirinin tersi... Ayrıca Suriye’deki Kürt siyasal temsilcilerinin hangi grup ya da gruplar olacağı konusunda da bütünüyle farklı tutumlar sergileniyor.
Türkiye’nin Kürt otonom yapısının oluşmasından duyduğu endişenin, birbiriyle bağlantılı iki temel nedeni bulunuyor. Biri, söz konusu gidişatın içine Irak ve hatta Türkiye’yi de alacak biçimde bir Kürt devletine dönüşmesi, diğeri ise bu Kürt siyasi yapısının Türkiye ile dostane ilişkiler kurma olasılığının bulunmaması.
ABD ise Kürt otonom bölgesi kurulsun ya da kurulmasın, desteklediği silahlı güçlerinin İran önünde bir set oluşturması amacını güdüyor. Dolayısıyla Türkiye için yaşamsal bir durum söz konusuyken ABD açısından stratejik bir mevzi kazanma süreci yaşanıyor.
Devletler hesap yapıyor
Bugün Suriye’de sadece ABD ve Türkiye yok. Rejim güçleri güven tazelemiş durumda, İran geri çekilmemiş vaziyette ve her şeyden önemlisi Rusya askeri ve siyasi olarak bölgede varlık sürdürüyor.
Açıklamalar yapan ancak dedikleriyle yaptıkları birbirini tutmayan oyuncular ise, tam da bu diğer devletler. Suriye rejimi, YPG’ye yapılan ABD desteğine karşı olduğunu ve ABD’nin kuracağı/kurduğu orduya katılanları vatan haini ilan edeceğini açıklıyor. Açıklamadan Esad’ın Kürt bölgesine karşı çıktığı düşünülebilir ve hatta Türkiye ile aynı şeyleri savunduğu sanılabilir. Ancak görünen o ki, Esad sadece ABD’nin alan genişletmesine karşı, yoksa kendisiyle işbirliği yapacak bir Kürt otonom bölgesine itirazı yok.
Benzer biçimde Rusya da Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozacak girişimlere karşı olduğunu açıklıyor. Tıpkı Türkiye gibi denebilir. Ancak Rusya’nın kast ettiği, ABD’nin uzlaştıkları konulara ihanet etme ihtimali. Yoksa Rusya’nın kendisiyle de ilişki kurmaya hazır bir Kürt otonom bölgesine katiyen itirazı bulunmuyor.
İran’ın ise sürecin aleyhine olduğu gerçeğinden hareket etmekle birlikte, farklı dengeleri önemsiyor; Suriye’de kendisinden boşalacak alanın öncelikle Suudi Arabistan ya da daha beteri İsrail tarafından doldurulması ihtimaline karşı çıkıyor. Bu açıdan şimdilik Türkiye’ye razı ama aslında Türkiye’nin de mevzi kazanmasından son derece rahatsız.
Dolayısıyla bugün Türkiye ile yakın gibi gözüken oyuncuların meseleye Türkiye gibi bakmadıkları açık.
Rusya diferansiyele geçti
ABD, basit bir hesap yapıyor. YPG’yi ABD desteklemezse, Rusya destekleyecek; Rusya açıkça desteklemez ise Esad sahiplenecek; Esad sahiplenemez ise İran doğrudan devreye girecek. Dolayısıyla Rusya kazanacak.
Hesabın gerçekliklerle bağını kestirmek ise kolay değil. Zira bu durum neden Türkiye’nin ısrarla oyun dışına ve Rusya’ya itilmeye çalışıldığını açıklamıyor. Türkiye tam bölge Kürtlerini kazanma siyasetine yönelmişken PKK terörüyle bunu sabote etmeyi de açıklamıyor.
Ayrıca ABD, Türkiye ile kendisini karşı karşıya getirmeyi başardı; Rusya çok seviniyordur. Ancak kimse daha fazla tırmanma istemiyor, koşullar masaya oturma öncesi “olgunlaştırılıyor”. Sorun şu ki, uygulanan yöntem her durumda Rusya’ya yarıyor. ABD destekli bir Kürt bölgesi kurulduğunu ve onu elinde tutmayı başardığını varsaysak bile, gerisinin kimin desteğiyle kurulacağını düşünmek, kazananı öngörmek için yeterli olabilir.