Durmuyorlar. Durmayacaklar. Türkiye’ye diz çöktürme çabasından vazgeçmiyorlar. Tıpkı 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi, ülkemize yönelik alçak bir saldırı girişiminde bulundular geride bıraktığımız hafta.
Ekonomik olarak ağır bir darbe vurmaya çalıştılar. Ve bu kez perde arkasında kimin olduğunu sorgulamamıza gerek bırakmadılar.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Türkiye’ye yönelik çelik ve alüminyum vergilerinin iki katına çıkarılacağı yönündeki açıklaması açık bir meydan okumadır. Sürdürülebilirliği olmadığını Washington da gayet iyi biliyor. Döviz kuruyla oynanması, Türk lirasına yönelik saldırı, en az 15 Temmuz darbe girişimi kadar ülkemizi sarsma ve yıkma amaçlıdır.
ABD’nin son dönemde Çin, Rusya ve Avrupa ülkeleri ile içine girdiği ticaret savaşları ve belirli ülkelere yönelik yaptırımlar ile ilgili kararlarına bakıldığı zaman çok cepheden oluşan ve hiçbir şekilde kazanmasının mümkün olmadığı yeni nesil bir hegemonya savaşına girdiği görülüyor.
Son dönemde yaptırım sözcüğü ile yan yana anılan ülkelere bakıldığı zaman aynı zamanda Suriye konusunda yeni bir baskı oluşturulmaya çalışıldığı da ortada. Rusya, İran ve Türkiye için farklı gerekçeler ve farklı dalga boylarında da olsa yaptırım ifadesinin kullanılmaya başlanması, Suriye için başlatılan Astana sürecinden bağımsız olarak değerlendirilebilir mi? Bu üç ülke değil miydi Suriye’ye yönelik olarak Batı ülkelerinin oluşturduğu çözümsüzlüğü aşan formülü şekillendiren bölgesel güçler? (Rusya ile İsrail’in son dönemde içine girdiği yakınlaşma için buraya bir mim koyalım. Bu elbette ayrı bir yazı konusu.)
Bu arada şu noktanın da altını çizelim. ABD’nin Rahip Brunson dosyasına ilişkin yaptıkları en çok rahibin kendisine zarar veriyor ve serbest kalmasının en çok ABD’yi rahatsız edeceği izlenimi veriyor.
Demek ki dertleri rahip değil. Türkiye’yi bir şeylere zorlama çabası var.
Geçtiğimiz haftalarda Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde düzenlenen BRICS zirvesine Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği mesajların ABD’yi ne kadar rahatsız ettiğini de anlamış olduk aynı zamanda. Nitekim Türkiye’ye yönelik yaptırım sözcüğü ilk olarak ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in ağzından çıktı, tam da Johannesburg’da Cumhurbaşkanımızın BRICS’e Türkiye’nin ilgisini belirttiği anlarda.
Yaptırımlarla, tehditlerle, şantajlarla Atlantik ötesi ticaret savaşlarına paralel olarak farklı kıskaçlarla dünyada yeni tip bir hegemonya kurmaya çalışıyor ABD.
Ama günümüz dünyasında bir ülkeye yönelik yapılan ekonomik bir saldırı aynı zamanda farklı ülkeleri de etkileyeceği için çoklu bir karşı cephe kurulmasına da neden olabilir.
Bakınız ülkemize yönelik döviz kuru operasyonundan Paris borsasının da etkilenmesine.
Bakınız İran’a yönelik yaptırım kararının hemen ardından Almanya, Fransa ve İngiltere ile birlikte AB kurumlarının yaptığı karşı hamleye…
Tehdit eden eder etmesine de…
Yanıtını da alır.
O kadar uzun boylu değil…
Kendi kurdukları kapitalist sistem, kendi elleriyle en vahşileştirdikleri anda yine kendilerini frenleyecek mekanizmaları da belirgin hale getirecektir. Tek kutuplu değil, çok kutuplu bir sistemden söz ediyoruz ve Türkiye bu kutupların ağırlık merkezinde duruyor.