ABD’nin son S-400 mektubu ve Türkiye’nin hazırladığı cevap, geçtiğimiz günlerin üzerinde durduğumuz meselesi oldu. Türkiye’nin; kendi başına kararlarını sorgulayan hale gelen ABD’nin, tutumunun ciddi gelecek kaygısı ile alakalı olduğunu, durmadan yazıp çizmekteyiz. S-400 konusu üzerinden “Amerika-Türkiye ilişkileri son gerilim noktasına evrilir mi” diye sorarsak, cevap nettir! Hayır. “Çünkü”sü ise şudur ki; Amerika kendi tarihinin ciddi anlamda başarısız ve hep stratejilerinin dibe vurduğu döneminden geçmekte.
Evet, Trump’ın tutumunu ayrıca değerlendirmede yarar vardır. Çünkü anlaşılan Trump-Erdoğan arasındaki ilişkiler, bir nevi abartılı Amerikan tavrını tolere edebilecek güçtedir. Nitekim G-20 zirvesinde Trump-Erdoğan görüşmesinden ciddi beklentilerin olduğu, bu sebeptendir. İster Amerika, ister Türkiye tarafının, Erdoğan-Trump görüşmesine önem vermesi, gelecekte sınırları zorlayan Amerikan tavırlarını önlemede rol oynayacak içeriktedir.
S-400 konusunda tehditvâri mektubu ile ABD’nin, nasıl bir çıkmaza girdiğinin de yansımasıdır. Türkiye’nin devlet geleneğini ve şahsen Erdoğan’ın devlet adamı kimliği yorumlanmadan bu tür mektuplar üzerinden dizayn edilmeye çalışılan ortam, pek sonuç verecek değildir. Bunu müttefik olan ABD, en az bizim kadar bilmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın S-400 konusundaki tavrını ve tutumunu göz ardı ederek yapılan siyaset diktesi, Amerika’nın esasında çıkmazının göstergesidir.
Buradaki tavrı “sadece onur ve haysiyet meselesi” olarak yorumlasak bile, Türk devlet yapısının ve onu gerçekten sonuna kadar temsil eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarihsel rolünü, bu ilişkilerin analizinde esas madde olarak değerlendirmek şarttır.
Türkiye’nin; 150 seneyi aşkın elinden alınan bölgesel ve küresel etkisinin ve cihan devleti anlayışının uyanmasında bizzat tetikleyici husususun, içinde bulunduğumuz çağın küresel aktörünün tavırları ve tutumu olduğunu, ilerideki araştırmacılar kayda geçecektir. Şimdi tüm bunları göz ardı ederek gönderdiği mektupla, halen hatasından ders çıkaramayan bir Amerika ile karşı karşıya kaldığımız açıktır!
Amerika’nın tarih sahnesindeki yeri ve konumu zayıfladıkça saldırganlığının artması, ona esasında dostlarından da olma sonucu sunacaktır. Oysa Türkiye’nin dostluğu kıymetlidir. Tarihin hiçbir döneminde sadece basit iç hesaplar üzerinden, dostluklarını değerlendirmeyen bir devletten bahsediyoruz. Dolayısı ile Türkiye’nin kalıcı tutumu ve ilişkilere bakış açısındaki sürekliliği, hele şimdiki dönemde paha biçilen nimettir.
Yeni dönemin uluslararası ilişkileri, maalesef ilkeler üzerinden değil, sadece çıkarlar üzerinden dizayn ediliyor. Bu belki de içinde bulunduğumuz çağın en hasar verici durumudur. Lakin Türkiye’nin ilkesel tutumu ve bakış açısı ile en azından bölgesel konularda bayağı yol kat edildiği de açıktır. Şu anda Suriye özelinden olaylara baktığımızda, Rusya ve İran’ın rejime verdikleri desteğe rağmen Türkiye tezlerine yakın tutum sergilemesi veya sergilemek zorunda kalmaları, zaman zaman ayrışan hatta ters düşen durumlara rağmen önemlidir.
Amerika-Türkiye ilişkileri gerçekten önemlidir ve hasar almaması için çaba gereklidir. Lakin bunu daha fazlasıyla, Amerikan tarafının gayreti ile ihya etmek mümkündür. Kendinin gelecek kaygısı; Çin’in yeni düzende meydana çıkışı ve etkisi endişesi ile dikilen tüm fidanları rüzgâra verme gayreti, ABD açısından felaket sonucunu hazırlamakta!
Dünyanın geleceği açısından adil devlet ve hukuk normlarını çiğnemeyen devlet aklına ihtiyaç vardır. Adalet anlayışı olmayan hiçbir projenin yaşam ömrü uzun değildir. Bunu hem şimdiki büyük güçlerin, hem de yeni küresel aktörlerin hesaba katması şarttır. Amerika’nın Türkiye ile ilişkilerini sadece bir füze sistemi üzerinden yorumlayıp havaya savurması ise en fazla Amerikan çıkarlarını hiçe saymak ve havaya fırlatmaktır. Umarım Amerikan devlet aklı, bu hatanın farkına varacaktır!