Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Kirby’nin, savcıların “terör örgütü” olarak tanımladığı bir yapının yayın organına kayyum atanması sonrası yaptığı şu açıklama, beni şaşırtmadı: Bu durumu, Türk hükümeti tarafından, basın kuruluşlarına ve kendisini eleştirenlere yönelik olarak yargı ve kolluk kuvvetledi aracılığıyla yürütülen rahatsızlık verici bir dizi eylemin sonuncusu olarak görüyoruz.
Eh, sözcüsü iki de bir ortalığa dökülüp Türkiye aleyhine konuşmayı bir iş sanan bakanlığın Ankara’daki büyükelçisi de John Bass gibi olur!.. Bass, hukukun yaptığı bir işi, yürütmenin gerçekleştirdiğini savunuyor konuyla ilgili açıklamasında, söz orada bitti zaten...
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ne bileyim, Nedim Şener tutuklandığında benzer hassasiyeti gösterdiğini, Başkan Yardımcısı’nın İstanbul’a kadar gelerek evladına, “senin baban bir kahramandır” dediğini duyamadık.
Sen, “müttefik” olarak tanımladığın bir demokrasinin emniyetine, yargısına eleman sızdırıp, bu teşkilatın medya desteğini planlayacak, devamında da “sivil görünümlü” bir darbeye kalkışacaksın, o devlet, kendini koruma refleksi gösterince de “rahatsızım” diyeceksin.
Bu tür açıklamalar hayırlıdır, her gün biraz daha etekteki taşların döküldüğünü görüyoruz...
Örtülü faşizmin anatomisi...
Önce bir kavram üzerinde duralım: Medyanın polis teşkilatı ve yargı ile içli-dışlı yapılanması “örtülü faşizm”in kurumsallaşmasıdır. Bu tür bir medyanın da ne demokratik haklar, ne de basın özgürlüğü ile uzaktan-yakından ilişkisi yoktur. “Vardır” diyen, yine, bu mesleğin onurlu evladı Nedim Şener’e sorabilir, bakalım ne diyecek...
Önceden ayarlanmış savcı-hakim-emniyet amiri üçgeninin, arkasına medya desteğini aldığı anda demokrasinin tüm yurttaşlarının nasıl büyük tehdit altına girdiğini, “örtülü faşizmin” nasıl “polis devletine” dönüştüğünü hepimiz yaşadık. Bu ülkede, bir genelkurmay eski başkanı (İlker Başbuğ) tek başına (örgüt neredeydi?) “terör örgütü lideri” suçlamasıyla 26 ay cezaevinde yattı, müebbet hapis cezası aldı. Son savunmasında “darbe” olarak nitelediği 17-25 Aralık girişimi püskürtülmese, hukuk iyi-kötü yerli yerine oturmasaydı, yaşamının son yıllarını Silivri’de bir hücrede geçirecekti!..
Çünkü... Gladio-B olarak adlandırdığımız yapı, emri böyle almıştı ve Soğuk Savaş yıllarında Pentagon’daki odalarından bu ülkede Gladio-A’yı kim yaratmışsa, onların “üst aklına” göre hareket ediyorlardı...
Başaramadılar, mağlup oldular, darbe yapıp kendileri gibi düşünmeyen herkesi hapse atıp, yayın organlarına, hatta üniversitelerine bile el koyacaklardı, şimdi “milli refleks”le karşılaşmış olmanın paniğini yaşıyorlar.
Kirby neden rahatsız...
Onun rahatsızlığı Gladio-B’nin üzerine gidilmesiyle sınırlı değil. Fırtına obüslerinin namlularının desteklediği YPG’ye çevrilmesinden de rahatsız!..
Şu cümlesi, NATO sözleşmesinin hangi maddesine uyuyor sormak lazım: “Biz PYD ve Türkiye’den DAEŞ’le mücadeleye odaklanmalarını istiyoruz...”
Olur... Emredersin...
Sen, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni topraklarında beslediğin bir şahsın iki dudağının arasına hapsetmeye çalışacaksın... Sen, kanlı terör örgütünün silah ve mühimmatını sağlayacaksın...
Bir de “rahatsızlık” belirtip, “yol göstereceksin...”
Bu mandacılarla mücadele esastır...
Tarihi günlerden geçiyoruz, herşeyi açık-seçik konuşacağız...
Biri, sırtını Amerika’ya dayamış, önce milletin en önemli kurumu Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, Hava ve Deniz Kuvvetleri’ne komutan ataması yapamayacak hale getirip, meşru siyasi otoriteyi yolsuzluk iddialarıyla yıkmanın sevdasına düşecek...
Diğeri, sırtını yine Amerika’ya dayamış, “ben DAEŞ’le savaşıyorum” yalanıyla, Sur, Cizre, Silopi, İdil’de yabancı işgalin piyonluğuna soyunacak...
Geçiniz...
Dedelerimiz “Amerikan mandacılarını” Sivas Kongresi’nde gömeli neredeyse bir asır oluyor...
Evet, siyasi iklim serttir... Sertliğin nedeni, ülkenin kendisine yönelik tüm bu girişimleri, bir “var olma meselesi” olarak görmesinden kaynaklanmaktadır...
Hiç bir kurban, cellatıyla uzlaşarak hayatını kurtaramamıştır, önemli olan cellatı etkisiz hale getirmektir.
...Ve...
Mario Puzo’nun Baba kitabında Don Corleone’ye söylettiği gibi, “kavganın ortasında kim uzlaşmadan söz ediyorsa, içindeki hain odur...”
Bu ülkenin dağı-taşı, ilçesi, sokağı eli silahlı adamlardan, bürokrasisi emperyalizmin içimize sızdırdığı elemanlardan temizlenene kadar siyasi iklim sert olacaktır...
Rüzgar eken, fırtına biçer...
Sözüm piyonlara değil, Mr.Kirby anladı beni... Mr.Bass anlar mı, sanmıyorum...