ABD'nin iş işten geçtikten sonra Karabağ'a yolladığı gül
25 Nisan 2021 Pazar
"Dünya halklarına büyük acılar yaşatmış Birinci Dünya Savaşı'nın ağır şartlarında hayatını kaybeden Osmanlı Ermenileri'ni saygıyla anıyor, torunlarına içten taziyelerimi iletiyorum. Bu vesileyle, bu acı dönemde yaşamını yitiren tüm Osmanlı vatandaşlarına Allah'tan rahmet diliyorum"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 24 Nisan günü Türkiye Ermenileri Patriğine yazdığı mektuptaki bir paragraf bu... İçtenlikli ve sağduyulu bu ifadelerin, geleneğimizdeki Türk-Ermeni dostluğunun da bir yansıması olarak okunması elbette ki çok değerli. Tarihi, geleceği ipotek altına alacak şekilde politikleştirmek, ancak şeytanın işine yarayacak bir ilkelliğe düşürür insanlığı. Tarihten elbette dersler, ibretler almalıyız, ama aynı tarih bizi kin korkuluklarıyla kendi içimize de kapatmamalı...
İçerideki tüm bu olumlu havaya rağmen ABD Başkanı Biden, Başkanlık tarihinde bir ilke imza attı ve 24 Nisan tarihini, Ermeni Soykırımı olarak ilan etti. Yazılı açıklamasında şimdiye kadarki Başkanların kullandığı ''büyük felaket' ifadesi yerine ''jenosit' ifadesi geçmekteydi... Kuşkusuz Biden'ın, seçilmesinde etken olan güçlü lobileri selamlaması olarak da okunabilecek bu yeni durum, aslında Türkiye'nin üzerindeki diplomatik külfetleri de kaldıracaktır diye düşünüyor çoğu çevreler. Zira, Türkiye, uzun yıllardır, ABD'nin 24 Nisan gününde 'soykırım' ifadesini kullanmaması için çok ciddi bir diplomatik performans gösteriyordu. Kapalı kapılar ardında başka pazarlıklar da var mıydı bilemeyiz. Ama son durum, yeni bir dönüm noktası olarak, Türkiye'yi hem S-400'lerin, hem Karadeniz ve Montrö'nün gündemde olduğu şu günlerde, daha özgür bırakacağı açık... Karabağ hezimeti sonrası Ermenistan'ın gönlünü almak olarak da okunabilir aynı durum. Paşinyan'ın yalnız bırakıldığından şikayet eden lobi üyelerinin, Biden'ın başını epey ağrıttığı yazılıp çiziliyordu çoktan beri. Onlara da bir sus payı olmuştur bu kelime... Ne diyelim ABD'nin iş işten geçtikten sonra Karabağ'a yolladığı güldür belki de...
Tarih politikacıların elinde oyuncak olursa, zehirleniyor işte böyle. Oysa Türkiye'nin yıllardır tekrarladığı şekliyle; karşılıklı arşivlerin açılması talebine niçin olumlu cevap gelmiyor?
Bu tarihi tartışmayı, tarihçiler, bilim insanları yapsın, siyasetçiler de okuyup ibret alsınlar. Bu işin bir de hesaplaşma kısmı var. Jenosit veya soykırım dendiğinde bugün ilk akla gelen ülke hangisidir diye sorulduğunda, ABD'nin sabıkalarla dolu defteri hiç de parlak sayılmaz doğrusu. Kuruluşundaki Kızılderili katliamı, gelişim günlerindeki siyahi köle ticareti, kanlı Vietnam günleri, Hiroşima ve Nagazaki'de çocuk ve yaşıları dahi hiç gözünü kırpmadan nükleer silah ile imha etmesi, Bağdat ve Felluce'deki katliamlar, Ebu Gureyb Hapishanesinde insanlığı utandıran en alçak işkenceler, Ermeni terör örgütü ASALA'ya yaptığı ev sahipliği, PKK-PYD yandaşlığı... Bunların hepsi yakın tarihimizde işlenen büyük insanlık suçları, soykırımları...
1.Dünya Savaşı gibi çok genel bir savaşın içinde, dağılan bir imparatorluğun halkları elbette çok ağır çileler çektiler. Sadece Ermeniler değil, Balkanlar'daki Müslümanlar, Kıbrıs ve Girit gibi büyük adalar başta olmak üzere Akdeniz'deki Müslüman Türk unsurlar çok ciddi katliamlar yaşadı. 1.Dünya savaşını masaya yatırırsak, 'Doğu meselesi' olarak addedilen Osmanlı'nı hangi şartlarda hangi hunhar taktiklerle yıkılıp parçalandığından başlar iş...
Tarihi bir kin denizine dönüştürmeye kimsenin hakkı yok! Toplumların geleceğe bakan yüzünü yok sayan kinci- nefretçi söylemlerin kimseye bir faydası dokunmayacağı da açık...