ABD’den güvenlik bölgesi teklifi, tam da Astana sonrası sürece yeni teklifle girme çabası olsa da, bu teklifin daha önceden Türkiye tarafından verildiği gerçeği var ortada. Peki, ABD bu tekliften bihaber miydi?
Elbette ki değildir! Hatta bu bölge meselesi konusunda, bayağı sözde destek mesajlarını da vermiştir zamanında Washington. Lakin görünen o ki, teklif Türkiye’ye ait olduğundan ve ABD’nin PYD konusunda süreci olumsuz etkileyen tarafı olduğundan, bu teklife sıcak bakmadı.
Peki, şimdi Trump yönetimi, neden yeniden bu teklifi sunma mecburiyeti hissetmekte?
Evvela ABD sürece dâhil olmak ve dışarıda kalmamak niyetinde! Ortada sağlanan barış ortamına bu kadar yaklaşırken, böyle bir teklifle masaya gelmesi, Rusya, Türkiye, İran inisiyatifini tek başına başarısız kılmaya hevesli.
PYD kozunu, yeniden devreye sokacağı da ortada.
Rusya’nın; ABD’nin bu teklifine sakin tavırla ama içerisinde tehdit unsuru olan cevabı da manidardır!
Rusya diyor ki; ABD bu teklifin sonuçlarına katlanmayı da, göz önünde bulundursun o zaman.
Astana’da Rusya, Türkiye’nin baskısı ile muhaliflerin listesine PYD’yi almadı.
Lakin Moskova’ya, davet edilen muhalifler içerisinde PYD söz konusudur.
Peki neden?
Rusya’nın Suriye konusunda toprak bütünlüğü felsefesine bakışı net ve samimidir hiç kuşkusuz. Lakin otonom bölge konusunu gündeme taşıması ve BM’ye sunduğu teklif paketinde “otonom bölge” vurgusuyla Kürt unsurunu koz olarak kullanmak niyetinde!
Eğer kontrol ABD’ye geçerse, burada “bölünme söz konusu olur” ihtimalini işlemekte. Bu nedenle farklı ama toprak bütünü çerçevesinde otonom bölge teklifi ile masadaki tüm kozları kendince, kendi merkezli çözüm paketine dâhil etmek istemekte.
Burada önemli olan şey Türkiye’nin tutumudur. Türkiye bu sürecin en önemli aktörüdür hiç kuşkusuz. Hatta Rusya’nın bu bölgedeki meşruiyetini oluşturan en önemli faktör konumunda! Dolayısı ile Rusya; hava ve su gibi değerli olan ve ona gereken devleti, kendinden uzak tutmamak için, maksimum olarak onun tercihlerine yanaşarak hareket etme çabasını şimdiki aşamada zinde tutacaktır.
Lakin ABD’ye dolaylı baskısı da devam etmekte! Süreci kontrolde tutan Rusya, ABD için şartlarını da dikte ettirmek niyetinde. ABD bunu yapmamak için, yeni hareket planı ile devreye girme niyetinde anlaşılan.
Türkiye yine mihenk ve merkezi konumda.
Rusya’da her defasında altını çizerek vurguladığım bir konuyu, tekrar vurgulamak zorunluluğu hissetmekteyim. Rusya’da Yahudi ve Ermeni lobisi çok güçlü konumda! Kamuoyunu etkileyen yayın politikalarını yapan merciler bu ekiplerin kontrolünde. Şimdi bu lobi ekipleri, Rusya’da yaşayan Kürtleri ve esasında Türkiye karşıtı söylemleri ile bilenen kişileri, sürekli topluma empoze etmektedir.
Anlatmak istediğim şey şu.
Rusya konusunda da ABD konusundaki gibi çok mutedil ve ihtiyatlı sözler kullanmalıyız. Ebedi dostlar değil, ebedi çıkar mantığına yatkın iki devletin politikalarından bahsettiğimiz için, hiç kuşkusuz kendi merkezi konumumuzun yerini pekiştirme konusunda, daha fazla stratejiler üretmeli Türkiye!
Trump’ın yeni adımları içerisinde, Kudüs’e büyükelçiliği taşıma meselesi de yer bulursa, bu büyük felaketin sinyali olmuş olur.
Rusya’da bile artık Moskova - Tel Aviv hattı değil, Moskova - Yeruşalim hattı terimi devreye girmeye başladıysa, bunun da Trump eğilimiyle alakası olduğu aşikârdır. Yahudi lobisinin bu ortamı her hususta kullanacağı görülmektedir.
Türkiye’nin Suriye konusunda, El Bab ve ötesindeki operasyonlar konusunda alacağı sonuç, masadaki Suriye kaderinde ABD - Rusya planlarını da yönlendirecektir. Bu konjonktürel durumu kullanmak ve Türkiye merkezli konjonktürel durum oluşturma marifetini devreye sokmakta geç kalınmamalıdır.
Şu anda Türkiye birilerinin yanına evirilecek bir merkez değildir. Türkiye, kendi başına önemli bir merkezdir. Rusya’da, ABD’de bunun farkında. Şimdi esas mesele, mevcut zıtlaşmalardan Türkiye’nin durduğu yere eğilimlerin hızını tetiklemektir. Satranç oyunundaki gibi, zekâ ve hamle etabındayız…