ABD ile yaşanan S-400 ve F-35 tartışmalarının bir boyutunu, Türkiye’yi belli bir eksende sabitleme çabası olduğu anlaşılıyor.
Türkiye’nin bölgesel rolünün ve etkinliğinin artması küresel güçleri rahatsız ediyor olabilir ama asıl mesele bu etkinlik ve rolün kendi kontrolleri dışında olmasıdır.
ABD açısından bu durum çok boyutlu bir sorun oluşturuyor. Türkiye’nin güçlenmesi, kendi kontrollerinde olmayan bir etkinlik kazanması ve başka eksene kayma endişesi… Böyle bakınca S-400 gerilimi Türkiye’yi ‘hizaya getirme’ amacı taşıyor. Bu hizalanma, ABD’nin ekseninde bir pozisyonda sabitlenmeyi ifade ediyor.
ABD’nin yeni Ortadoğu planlarını hayata geçirebilmesine karşı sesini yükseltebilen fazla bir ülke yok. Türkiye’nin ahlaki çıkışları ve siyasi söylemleri ABD’nin istediğini istediği şekilde yapma konforunu bozuyor.
ABD ‘ekonomik yaptırım’ tehdidiyle hem bölgesel konularda Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışıyor hem de Rusya ve Avrasya eksenine kayma ihtimaline karşı duvar örmeye çalışıyor.
S-400 meselesinde temel tez, savunma sisteminin NATO sistemine uymaması… Bu aslında teknik bir ayrıntı. Asıl mesele ettikleri NATO’ya uyumlu olan veya olmayan bir savunma sistemi alınması değil, Türkiye’nin Rusya ile askeri ilişkiyi geliştirmesi…
Bugün NATO kaynaklarının veya NATO’ya üye Avrupa ülkelerinin yaptıkları açıklamalar S-400 meselesinin kendileri açısından büyük bir problem oluşturmadığı yönünde. Ancak ABD kendi pozisyonunu NATO ile izah etme gayreti içinde…
Malum, Türkiye 1952’de NATO’ya girdiğinde temel mesele, Rusya’ya karşı güvenlik kalkanı sağlamaktı. NATO’nun kurulma amacı da Sovyetler Birliği’ne karşı Avrupa ülkelerini bir pakt şemsiyesi altında savunma işbirliğine götürmekti.
NATO ise sadece Sovyetler Birliği’ne karşı askeri bir işbirliği projesi olmakla kalmadı. NATO üzerinden siyasi bir ittifak oluşturuldu ve ülkeler ABD’nin etkisi altında dizayn edilmeye, yönlendirilmeye, kontrol edilmeye çalışıldı.
Birçok ülkenin istihbarat ve güvenlik yapıları NATO’cu güçler tarafından etki altına alınırken siyaset de bunun doğal etkisiyle şekillendirilmeye çalışıldı. Birçok ülkede bir tür ‘vesayet sistemi’ kurulduysa bunda küresel güçlerin NATO üzerinden çektiği ayarlamaların bir etkisi olduğu söylenebilir. Ülkelerin dış politikaları da bu yönlendirmelerden önemli ölçüde etkilenmiştir.
Hatta o dönemlerde İngiltere’nin Türkiye’nin NATO üyeliğine Ortadoğu’da ‘rol oynama ve işbirliği yapma’ gibi şartlar öne sürdüğü de iddia edilen bir konudur. İsrail’in bölgede tutunabilmesi için Türkiye’yi öne sürmeye çalışmışlardır.
Gelinen noktada ise Türkiye küresel güçlerin içerideki vesayet sistemini bozduğu gibi, NATO üzerinden dışpolitik pozisyonu belirleme gayretlerini de boşa çıkarıyor. ABD’nin veya NATO’nun kontrolünde bir bölgesel rol oynama yerine, kendi çıkarları veya ahlaki hassasiyetleriyle yeni oyunlar kuruyor. Oynanan oyunun piyonu olmak yerine oyun kurucu olmak ve oynanan oyunları olmak küresel güçler için çok rahatsız edici bir durum…
Hal böyle olunca ABD S-400 gerilimi üzerinden Türkiye’yi kendi ekseninde bir noktada sabitlemeye ve kontrol edemeyeceği etkinliğinin önünü kesmeye çalışıyor.
Bir yandan NATO bahane edilerek yapılan baskı, diğer yandan Körfez ülkeleri, Mısır, İsrail, PYD kaynaklı baskılar… ABD, Türkiye’yi NATO ile Ortadoğu/Doğu Akdeniz parantezine alıp, çift taraflı kıskaçla kontrol etmeye çalışıyor.
Tüm bu uğraşlar ise çok da dostane bir hava estirmiyor.
Türkiye bugüne kadar birçok paranteze alınmaya, kuşatma ve kıskaç içine sokulmaya çalışılmıştır. Ama bunların hiçbirisi Türkiye’yi dize getirememiştir. Türkiye’nin sadece bugünkü siyasi duruşu böyle bir durumu imkânsız kılmıyor, Türkiye’nin tarihi, jeo-stratejik ve kültürel yapısı da böyle bir tek düzeliği, uydu olma halini, bir tarafa teslimiyetle bağlanma durumunu imkansız kılıyor.
Türkiye, NATO üyesi iken Rusya’yla ve Çin’le de ilişki kurabilir, Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar farklı bölgelerle işbirlikleri geliştirebilir. Bu bir zafiyet hali değil, bir güçlülük durumudur.
ABD, karşılıklı çıkar ve saygı ekseninde bir ilişki üzerinden meseleye yaklaşmalıdır.