Geride bıraktığımız hafta Afrin’de Zeytin Dalı Harekatı’nın ilerleyişine paralel olarak Türk-Amerikan ilişkileri cephesinde kritik temaslara sahne oldu.
Perşembe günü Ankara’da ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabulü bu görüşmelerin en kritik anıydı. Görüşmede Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dışında bir başka Türk ya da ABD’li yetkilinin bulunmaması da önemli detaylardan biri elbette.
3 saat 15 dakika süren oldukça önemli bir görüşme ve bu görüşme ile ilgili detayların kamuoyuna yansımaması. Ertesi gün Ankara Palas’ta Çavuşoğlu ile bir araya gelen ABD’li Bakanın son dönemin görece pozitif mesajları vermiş olması. Elbette en önemli konulardan bir tanesi de Münbiç’ti. Tillerson’ın bununla ilgili “Önce Münbiç konusunu ele alacağız” açıklaması.. Bunlar not edildi.
Zira hangi noktadaydık, Brüksel’de Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli tarafından yapılan açıklamaları saymazsak? Ankara ile Washington’un sahada karşı karşıya gelip gelmeyecekleri uç olasılıklar olarak olsa bile tartışılmaya başlamıştı.
Canikli ne demişti, ABD’li mevkidaşı James Mattis ile olan görüşmesinin ardından? ABD’li bakanın, PYD/YPG’ye silah vermediklerini söylediğini ve aksi ispat edilmediği takdirde bu açıklamaya inanmak durumunda oldukları yorumunu yapmıştı. Bir başka enteresan bilgi ise, ABD tarafının PYD ile PKK’yı savaştırabilecekleri şeklindeki önerisine ilişkindi.
Bu açıklamalar, kamuoyunda “ilginç” karşılandı. Zira, ABD’nin PYD/YPG/PKK’ya verdiği silahların, detaylarına kadar kaç tırla gittiği bilgisi bizzat devlerin başı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından defalarca dile getirildi, toplantılarda ABD’li muhataplara, Türk makamları tarafından iletildi.
Silahların iletildiği bilgisi kamuoyuna ABD’den de yansıdı. Cumhurbaşkanı’nın Washington ziyaretinin hemen öncesinde, hatırlayın.
Bir başka önemli momentum da Almanya’daki bir buluşmadan…
Erdoğan’ın ABD’li mevkidaşı Donald Trump’a Hamburg’daki G20 zirvesi sırasında yaptıkları görüşmede bu konuyu açtığı, Trump’ın haberinin olmadığını söyleyip, generallerini çağırdığı bilgisi yine Cumhurbaşkanımız tarafından dile getirildi.
Sözü uzatmayıp, bu noktada bırakalım.
Ancak şunu söylemek mümkün, görüşmelere hakim yetkililerin ifadelerine göre. Ankara’da ABD tarafında bir gayretin belirmeye başladığına dair bir kanaat hakim olmaya başladı.
“ABD tarafında Türkiye’nin beklentilerini karşılamaya dönük bir gayret, bir irade oluştu.” Bu ifade çok önemli.
Elbette saha o kadar farklı ki…
Örneğin, ABD’ye yine Canikli-Mattis görüşmesi sırasında PYD-PKK ilişkisine dair belgeler sunulunca, Mattis, PKK ve PYD’yi çatıştırma önerisi getiriyor.
Savunma Bakanı Canikli, ABD’li muhatabına gerçekçi olmadıklarını belgelerle anlatıyor.
PKK ile PYD’yi Suriye’de işlevsel hale getiren ABD’nin ta kendisi değil mi?
Aklımızla alay etmenin bir sınırı yok mu?
Yine de geride bıraktığımız haftalardaki sert hava, ılımaya başlayabilir intibasındayım. Kelimelerimizi son derece dikkatli seçerek elbette bu cümleyi kurduk. ABD’nin Türkiye karşısında fazla hareket alanının olmadığı da tartışma götürmeyecek bir şekilde kabullenilmesi gereken bir olgu.