Savaşlar, siyasi-insani krizler, terör 2017’de dünyayı insanoğluna dar etti. Bizi doğrudan ilgilendiren konuların başında Suriye vardı. Trump Obama’nın yanlış siyasetini sürdürdü ve PYD terör örgütüne ağır silahlar verdi. FETÖ firarilerini vermedi. Haliyle ikili ilişkiler gerildi. 6. yılını dolduran Suriye savaşı, güvenliğini ve bekasını tehdit ettiği için Türkiye başlattığı askeri müdahalenin devamını bu yılda getirdi. Öte yandan Rusya ve İran ile başlattığı Astana sürecinde çözüm için çalıştı. AB ülkeleri ise teröre desteklerini ve Türkiye karşıtlığını sürdürdü. 2018’e bunlar devrediyor. Peki yeni yıldan ne bekleyelim? Bahçeşehir Kıbrıs Ün. İİSBF Dekanı, Bilgesam Bşk. Yrd. Prof. Dr. Nurşin Güney ile konuştuk.
- 2018'i öngörmeye Suriye’den başlayalım. Astana süreciyle birlikte Suriye çözümsüzlük kıskacından çıktı gibi ama küresel, bölgesel ve yerel aktörler arası güç paylaşımı da henüz yapılmadı. 2018’de ne bekleyelim Suriye’de?
Taraflar Cenevre’de, Suriye’de rejim ve muhalefet arasındaki siyasal süreçle ilgili yol haritası üzerinde bir şekilde mutabakata vardı diyelim. Bu mutabakat, elbette, büyük güçlerle bölgesel güçlerin baskısı sonucunda elde edildi. Bundan sonra artık önemli olan mevcut tarafların- yani Suriye’deki etnik ve mezhep gruplarının- olası iktidar paylaşımı yolunda varılacak anlaşmanın ruhuna- demokratik haklar anlamında- riayet edip etmeyecekleri. Eğer edilmezse, Irak Anayasası’nın kabulünden sonra Irak’ta yaşanan sorunlarının benzerlerinin Suriye’de yaşanması mümkün. Bu olasılık gerçekleşirse Suriye’nin huzura ve istikrara kavuşması uzak gözüküyor. Bugün Astana Mutabakatı sayesinde üç garantör ülke, Suriye’de çatışmasızlık alanları ilan ederek görece istikrarlı adacıklar yaratılabildi. Ancak bu görece istikrarın önünde dahi çeşitli zorluklar var. Öncelikle yeni ilan edilen 2017 Amerikan Ulusal Güvenlik Belgesi’nden de anlıyoruz ki ABD ile Rusya arasındaki jeo-politik ve jeo-ekonomik mücadele henüz bitmiş değil. Şüphesiz bu durum Suriye’nin gelecekteki gidişatını da etkileyecek. Bu arada, bölgesel güçler arasında en huzursuz olanı tabii ki İran. Tahran yönetimi şimdilik, ABD tarafından çevrelenme baskısı altında, Astana süreci içerisinde Rusya ve Türkiye ile işbirliğine girmeye razı geldi. Ancak, Tahran her hâlükârda Irak ve Suriye’de kazanmış olduğu alan hâkimiyetinden taviz vermek istemiyor.
GÜÇ SAVAŞI SÜRECEK
- Esed’in tavrı belirleyici olur mu bu süreçte?
Bir başka zorluk da Esad Rejiminden kaynaklanıyor. Rejim, ülke bütünü üzerinde tam bir hakimiyet sağlama arzusunu terk etmiş değil. Zaman zaman Suriye’de çatışmasızlık alanlarına yakın mevkilerde hava bombardımanının devam etmesi de bundan. Tüm bu zorluklara rağmen belirtmeliyiz ki; bugün Rusya, İran ve Türkiye arasında Astana’da yakalanan işbirliği ruhundan doğan çatışmasızlık bölgeleri ve sahadaki göreceli istikrar adacıklarının varlığı Suriye’deki çözümsüzlük kıskacından çıkmak için büyük bir fırsat sunuyor. Bu fırsatın Suriye’nin tümü için bir değişiklik yaratması önünde duran en büyük engel küresel, bölgesel ve yerel aktörler arasında devam edegelen güç mücadelesi. Ayrıca, çok zikredilmeyen bir faktör daha var ki, Suriye’de istikrarın kurulmasını geciktirip zorlaştırabilir.
TERÖR STEPNE GİBİ
- Nedir o faktör?
Bu faktör, sahada var olmaya devam eden ya da DAEŞ gibi çökertilen terör gruplarının militanlarına ne olacağı sorusuyla yakından ilişkili. İstikrar güç mücadelesi ve rejimin inadı nedeniyle gecikirse hikaye başa sarabilir, DAEŞ başka bir isim altında, ya da benzeri radikal eğilimlere sahip bir grup tekrar Suriye mücadelesinde ortaya çıkabilir. Tabi DAEŞ’i anıp diğer bir terör grubunun Suriye’de varlığına değinmemek olmaz. PKK/PYD şuan için ABD-Rusya güç mücadelesinin aracı olmuş görünüyor. Aktörler PKK/PYD unsurlarını sadece birbirlerine karşı değil, bölgesel aktörler ve rejime karşı da elde tutuyorlar. Suriye’de siyasi istikrara bir şekilde geçilecekse terör örgütlerinin birbirlerine karşı yedek lastik olarak tutulduğu bu politikalardan da vaz geçmek gerekiyor.
Özetle, 2017 Astana-Soçi süreçleri Suriye’de istikrarın yaratılması ve normalleşmenin gerçekleşmesi için önemliydi ama bahsettiğim istikrarsızlık unsurları ve özellikle Washington- Moskova mücadelesinin istikrarsızlaştırıcı etkisi nedeniyle 2018’de Suriye’yi bekleyen gelecek konusunda çok ümitvar olamıyorum.
- Türkiye PYD’nin masada olmasını engellemek için her uyarıyı yaptı muhataplarına. Güvence de verildi ancak aksi yönde açıklamalar da geliyor. Nedir durum?
Türkiye, bu konuda asla taviz vermeyecektir, zaten bunu pek çok kez açıkça ifade etti.
- Rusya yaşanan pek çok krizden en karlı çıkan ülke gibi. Bu böyle sürer mi? Kudüs, Suriye gibi konularda Türkiye ile benzer çizgide kalır mı? PYD fikri değiştirir mi?
Rusya’nın halihazırda sadece Suriye meselesinde değil diğer pek çok konuda ABD ile fikir ayrılığı var. Şu anda Astana’da İran-Türkiye ile oluşturduğu denge mekanizması Moskova’nın Suriye’de -ve belki diğer pek çok yerde- Washington karşısında elini güçlendiriyor. İki taraf arasında Suriye üzerindeki pazarlıklar da henüz son bulmadı, o nedenle Moskova Türkiye’yi rahatlatmak için PYD konusunda bir formül bulmak isteyebilir. Ancak, yine de Rusya Ortadoğu’da Washington ile devam eden güç mücadelesinde PKK/PYD’yi elinde koz olarak tutmak isteyebilir. Bu nedenle de Türkiye dengeleme politikasını çok yönlü, aktif ve çok taraflı olarak sürdürüyor.
VİZE ADIMI BİR İŞARET
- Belki de ne fazla merak edilen; Türkiye-ABD ilişkilerinde gerginlik sürüyor. Ne bekleyelim 2018’den?
Türkiye-ABD ilişkileri 2017 senesinde gerçekten dibe vurdu. İki taraf arasında büyük bir güven bunalımı yaşanıyor. FETÖ; PKK/PYD ve benzeri bazı ciddi sorunlar çözüm bekliyor. Türkiye’nin ABD’yi ikna etmesi ancak uluslararası alanda elde ettiği diplomatik ve askeri başarılar nispetinde olur. Nitekim Washington’un vize konusunu aniden çözmesi de nasılsa Ankara’nın Kudüs meselesindeki başarısının hemen ardından ve S-400 anlaşmasının imzalandığı açıklamasının sonrasında geldi.
ABD-Türkiye arasında gerginlik devam etse bile, görüyoruz ki ABD Türkiye’yi gözden çıkaramıyor. Ben şuna inanıyorum, bu Ortadoğu-Avrupa-Doğu Akdeniz jeopolitiğinde Türkiye’yi asla gözden de çıkartmayacak ama Washington, Ankara’nın potansiyelinin de farkında. Zaten Washington’u uzun bir süredir ürküten Türkiye’nin sahip olduğu potansiyeli oldu. Bu potansiyel, tüm darbelere rağmen- terör, 15 Temmuz, vb, hala canlı. Bu potansiyeli Türkiye bugün kendisine ve dolaylı olarak bölgeye yönelik oyunları bozmakta kullanıyor.
KÜREYE EL KOYAN ÜÇGEN ÇOK KIRILGAN
“ABD’de pişirilen bu Suudi Arabistan, BAE, Mısır kuşağı farklı kırılganlıklara sahip. Trump’ın Küdüs hamlesi Washington’da beklenmediği şekilde, Arap ve Körfez dünyasını bölme ve yönetme stratejisine büyük zarar verdi. İİT ve BMGK’de alınan sonuçlar bunun en önemli kanıtı. Bu kuşak zaten bir ittifak değil, İran karşıtı bir oluşum ama detaylarda ciddi görüş ayrılıklar var. Washington bu bloğu daha ne kadar bir arada tutar, göreceğiz. Türkiye, kuşak içindeki ülkelerle konu bazlı ilişkiler kurarak ABD-İsrail’in böl-yönet stratejisini boşa çıkartabilir. Nitekim Türkiye’nin şimdiye kadar sürdürmüş olduğu çok taraflı mekik ve telefon diplomasisi sonuç verdi, çağrıları Müslüman Arap Dünyası’nda karşılık buldu. Ankara’nın son Suudi Arabistan açılımını da bu çerçevede değerlendirilmeli.”
ANKARA’NIN MOTİVASYONU AVRUPA’YI ETKİLER
- Avrupa ülkelerinin terör bahsinde Türkiye’yi değil terör örgütlerini desteklediğini gördük 2017’de. 2018’de ne olur?
Türkiye, bir süredir özellikle Suriye ve Irak söz konusu olduğunda aktif savunma ve aktif dengeleme siyaseti sürdürmekte. Bu şekilde Irak-Suriye hattından kendine yönelen tehditleri caydırıyor. Öte yandan, ikili ve çoklu diplomasi sonucunda değişik bölgelerde birçok ülkeyle arasında var olan ilişkileri tazeliyor. Böylece Ankara farklı bölge ve alanlarla farklı seviyelerde karşılıklı bağımlılık ilişkileri geliştirmeyi amaçlıyor. Bu çeşitlendirme sayesinde Avrupa’nın ticaretten ve siyaseten hatalı politikalarına direnmek mümkün olabiliyor. Bunun Avrupa-Türkiye ilişkisi için olumlu bir yanı da var. Türkiye’nin İİT ve BM Genel Kurulunda seslenebildiği ülkelerin fazlalığı konu bazlı işbirliği söz konusu olduğunda Avrupa başkentleri nezdinde de ilgiye mazhar oluyor. Kudüs oylaması, konu bazlı işbirliği ve kamu diplomasisinin nasıl iç içe geçebileceğini bize gösterdi.
Avrupa’nın özellikle terörizm konusundaki hatalı politikaları karşısında Türkiye uluslararası toplumu arkasına aldığı müddetçe dengeleme siyasetinde daha da başarılı olacaktır. Avrupa’nın terörizmi alenen desteklemesi zamanla mümkün olmayacak ya da popülist siyasetine artık katkı sağlamayacak. Bu nedenle Ankara’nın bugünkü motivasyonla çoklu diplomasini geliştirmesi ve karşılıklı bağımlılık ilişiklerini arttırması hem Türkiye’nin kapasitesi hem Türkiye-Avrupa ilişkileri bakımından hem de Türkiye’nin bekasına yönelik çok yönlü riskleri savuşturması bakımından çok önemli.
BAĞDAT VE TAHRAN; PKK’YA DİKKAT
- Irak’taki durum nereye evrilir?
Şu an ABD merkezi Bağdat hükümeti üzerinde İran etkisini azaltma stratejisi uyguluyor ve epey ilerleme sağladı. Bu arada PKK’nın Kandil üzerinden Suriye’dekine benzer bir yerel yönetim kurma teşebbüsleri olduğunu duyuyoruz. Dolayısıyla, İran ve Bağdat Hükümetinin bu noktaya dikkat etmesi gerekiyor. Çok açık ifade edelim; bu ülkelerin Türkiye ile birlikte PKK karşısında ortak mücadele vermesi, Bağdat ve Tahran’ı gelecekte PKK odaklı tehdit karşısında kuvvetli kılacaktır.
AFRİN İÇİN ZAMAN KOLLANIYOR
- Hayli zamandır Afrin operasyonu bekleniyor?
Operasyon hazırlıkları tamamlandı. Türkiye buradaki PKK tehdidini bertaraf etmede son derece kararlı, zira bu bir beka meselesidir Ankara açısından. Ancak en uygun zamanı kolluyor ve konuyu Astana’daki ortağı Rusya ile istişare ederek gerçekleştirmek, böylece Fırat Kalkan’ındaki gibi kendisine en az zarar ve maliyeti getirecek bir senaryo ile başarmak istiyor. Diğer konu DAEŞ. Bir kısmı yer altına inebilir ve Irak ve Suriye’de önlem alınmazsa başka isimle yine çıkabilir.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ