Suriye’de görev yapan ABD liderliğindeki koalisyon gücü, yerel güçlerden oluşan 30 bin kişilik bir sınır koruma gücü oluşturulacağını, bunun yarısının da Suriye Demokratik Güçleri’nden oluşacağını bildirdi.
Söz konusu bildirim, Koalisyon Halkla İlişkiler Ofisi’nden Reuters’e verilen haberle duyuruldu. Bu haberin hemen ardından, Koalisyon Sözcüsü Albay Thomas Veale, Sputnik’e verdiği mülakatta Kürtlerin daha çok Suriye’nin kuzeyinde görev yapacağını ve Türkiye ile olan 820 km'lik sınıra kontrol noktaları oluşturulacağını söyledi. SDG adına konuşan Mustafa Balli de yine Sputnik’e verdiği demeçte bu bilgiyi teyit etti; ABD ile anlaştıklarını ve ileride daha nice işbirlikleri yapacaklarını söyledi.
Merkezi Birleşik Krallık’ta bulunan bir medya organı ile merkezi Rusya’da bulunan bir başka medya organının el birliği ile adına Sınır Muhafızları denen bu askeri gücü ifşa etmiş olmaları önemli.
İki medya kuruluşu da, bu haber dünya basınına düştüğü andan itibaren Türkiye’nin sert karşılık vereceğini ve okları ABD’ye yönelteceğini bilmiyor olamazlardı. Anlaşıldığı kadarıyla Moskova ve Londra’nın beklentileri arasında Türkiye’nin askeri kararlılığını test etmenin yanı sıra, bu gelişmenin hesabını ABD’ye sorduktan sonra ABD’nin yanıt vermesini sağlamaktı.
Sadece Türkiye’nin sorunu değil
Söz konusu açıklamalar, ABD’nin bir tür yakalanması durumu yarattı. Diğer bir ifadeyle ABD, diğer koalisyon ortaklarının onayını almadan bir sınır ordusu kuruyor gibi bir durum ortaya çıktı. Dolayısıyla mesele ABD’nin sadece müttefiki olan bir ülkenin, Türkiye’nin güvenliğini bizzat tehdit eden bir işe kalkışması değil, aynı zamanda hem diğer müttefiklerini hem de bölgede anlaşma içinde olduğu Rusya’yı atlatma girişimi olarak değerlendirildi.
Konunun ABD’nin diğer müttefiklerini ve Rusya’yı atlatma girişimi olarak anlaşılmasının nedeni ise kurulacak ordunun ileride merkezi hükümete bağlı olup olmayacağı konusunun belirsizliğinde yatıyor. Bir süre daha Esad rejiminin desteklenmesini savunurken Rusya’nın bu ordunun varlığından şüphelenmemesi kolay değil. Zira eğer sınır ordusu Esad lehine davranacaksa, bu Rusya’nın etkisini sınırlamak anlamına gelir; eğer Esad lehine davranmayacaksa, o zaman da Rusya’nın öngördüğünden daha önce rejimi devirmek için çalışacak demektir.
Tüm bu stratejik hamlelerin denendiği sırada basın yoluyla yapılan açıklamalar, sınır ordusu projesinin bir anlamda rafa kaldırılmasını zorlamaya yönelik oldu. Türkiye duruma keskin biçimde itiraz edecek, ABD ile görüşülecek ve ABD de, eninde sonunda bir şey söylemek durumunda kalacaktı; öyle de oldu.
Her söz, söz vermek olmuyor
Dışişleri Bakanı Tillerson, Suriye sınırında güvenlik gücü yaratmadıklarını söyledi.
Hangi açıklama doğru, emin olmak kolay değil. Bu durum ya bir taktik ya da gerçekten ABD’de büyük bir koordinasyon zaafı var. Bununla birlikte, müzakereler adına dışişleri bakanını muhatap almakta yarar bulunuyor. Tillerson, Suriye’deki destekleme ve donatma işlemleri ile havadan denetimlere devam edileceğini açıkladı. Kimin desteklendiği açıkça ifade edilmedi, ancak neden destek verildiği anlatıldı. DEAŞ’la mücadele için.
Suriye sınırını koruyacak birliğin Suriye’yi Türkiye’den koruma amacı taşıdığı açık ancak ABD’nin buna neden gerek duyduğunu açıklamakta güçlük çektiği de ortada. Tam da bu nedenle her kapıyı açan maymuncuk işlevi gören DEAŞ yeniden gündemde. Ancak sorun şu ki, DEAŞ gerekçesi başta Türkiye olmak üzere birçok devleti ikna etmek için yeterli değil; o aşama geride kaldı.