11 Eylül saldırılarının ardından ABD savaş uçakları Afganistan'ı bombalarken oğul Bush Haçlı Seferi'nden bahsediyor ve El-Kaide'yi ortadan kaldırarak sadece Amerika'yı değil tüm dünyayı daha güvenli bir yer haline getireceklerini söylüyordu.
11 Eylül'ün üzerinden 20 yıl geçti. Önce Afganistan ardından Irak ABD işgal ve saldırısına uğradı. Bu 20 yıl zarfında dünya daha güvenli bir yer asla olmadı. Terörle savaş konseptinin hedefi haline gelen coğrafyamız tam anlamıyla terörize edildi.
Amerikan müdahalesi, Afganistan ve Irak'ı devletsizliğe Pakistan'ı ise istikrarsızlığa sürükledi.
George W. Bush ulusa sesleniş konuşmalarında bu saldırıların ABD'ye açılmış bir savaş olduğunu söylüyordu, "teröristlere kucak açan ve onları destekleyen ülkeler" şeklinde kategoriler çıkartarak tüm dünyayı tehdit ediyordu. Yani "Ya bizimlesiniz ya da düşmanımızsınız" diyordu:
"Emrimizdeki tüm kaynakları, her türlü istihbarat aracını, her türlü hukuki yaptırımı, her türlü mali etkiyi ve gerekli her türlü silahı, küresel terör şebekesini yok etmek ve ele geçirmek için kullanacağız. Teröristlerin mali kaynaklarını kurutacağız, onları birbirlerine düşüreceğiz, sığınacak ve dinlenecek bir yer kalmayıncaya kadar onları bir yerden başka bir yere takip edeceğiz. Terörizme yardım eden ve onu barındıran devletleri takip edeceğiz. Dünya üzerindeki tüm devletler şimdi bir karar vermek zorunda: Ya bizimlesiniz ya da teröristlerle. Bugünden itibaren, terörizme yataklık eden veya destek sağlamaya devam eden her devlet Birleşik Devletler tarafından düşman bir rejim olarak görülecektir. Milletimiz uyarılmalı. Saldırılardan muaf değiliz. Fakat Amerikalıları korumak için terörizme karşı savunma önlemleri alacağız."
Afganistan'a operasyon hazırlığı anlamına da gelen bu tehditkar retoriklerden sonra, 11 Eylül'ün üzerinden bir ay geçmeden, El Kaide'nin Afganistan'da konuşlandığı düşüncesiyle 'Sürekli Özgürlük Harekâtı'nı başlattı. Fakat ABD'nin Taliban hükümetine yönelttiği "El Kaide'yi destekliyorsunuz" suçlaması, tıpkı Irak'ta kimyasal silah olduğu iddiası gibi kanıtsız kaldı.
Mukadderata bakın ki ABD, 11 Eylül'ün 20. yıldönümünü anarken Taliban da 20 yıl önceki evine Kabil'e geri dönüyor ve yemin töreni yapıyordu.
ABD ise "Teröre karşı savaş" diyerek çıktığı yolda bölgeyi terör yuvasına çevirdi, terör devletleri kurdu, taşları yerinden oynatarak arkasında iç savaşlar ve çökmüş devletler bıraktı. Peki kendi ne kazandı? Bir şey kazandı mı?
Görünüşe göre çok da kazanmışa benzemiyor. Herkesi "Ya bizimlesin ya terör destekçisi" diyerek ayrıştırabildiği günler geride kaldı. Soğuk Savaş sonrasının tek hakimi benim şımarıklığına pek kimsenin tahammülü yok. Rıza üreten hegemonyasını çoktan kaybetti ABD. Şimdi arkasına bakmadan çekip gitmeye bakıyor. Tabii şunu da hesap etmesi gerekiyor; Geride ABD'ye taşeronluk, karakolluk, istihbaratçılık yapacak kimsesi yok.
Afganistan'da biz varsak kendimiz ve Afgan halkı için varız.
Suriye'de ve Irak'ta da öyle...
ABD gitti diye çok üzülenler, Suudi Arabistan'daki kadınların durumundan bir kez bile söz açmayıp Taliban'ı sadece kadın ve burka üzerinden meseleyi değerlendirenler, Türkiye'nin Afganistan'da, geniş tabanlı bir geçiş hükümetinin teşkiline de, devletleşme-kurumlaşma süreçlerine de çok ciddi katkısı olacaktır.
Afganistan ve tabii Suriye'nin normalleşmesi doğrudan Türkiye'nin hayrınadır, tıpkı Libya gibi.
Türkiye çok ciddi meydan okumalarla sınanmış, sınavı, geçmiş ve artık hasat toplama zamanına yaklaşmıştır.
Dış politikadaki tüm bu hamleler bir sonraki adımda ekonomik ilişki demektir.