Gezi olaylarının yıldönümünde, gezi ruhu nafile bir çaba ile hortlatılmak isteniyor. Gezi olayları özetle, dışarıdan içeriden elbirliği ile Erdoğan’a ve AK Parti iktidarına karşı, Mısır’daki “Arap Baharı” benzeri bir kalkışma ile darbe teşebbüsüdür... Milyonlar Erdoğan’ı desteklemek üzere İstanbul’da Kazlıçeşme meydanını, Ankara’da Esenboğa’dan merkeze kadar kilometrelerce yolları doldurmasaydı evet, hükümet düşmüştü. Bu gerçeği, “Paralel otonom yapı”nın en önemli kozmik adamlarından savcı Zekeriya Öz bütün açıklığı ile söyledi zaten. Yurtdışına Ermenistan üzerinden kaçmadan önce 2 Ağustos 2015’te attığı tweette aynen şunları yazdı:
“Gezi olaylarına PKK müdahil olsaydı şu an hükümet edenlerin bu makamda oturma imkânları olmayacaktı. PKK kimden emir aldıysa katılmadı...”
Türk Silahlı Kuvvetlerine emniyet-yargı-medya eliyle kumpas kurdukları açığa çıkmış adamlar, “Gezi olaylarının tek hedefi vardı, hükümeti düşürmekti... Bu işin içinde PKK da olacaktı ama onu caydırdılar” diye hayıflanıyor.
Sayın Erdoğan’ın şahsında bir Başbakana, bir Cumhurbaşkanına siyasi hayatımızda görülmedik şekilde kin ve nefret söylemleriyle düşmanlık yapılıyor. Onun karşısında nasıl bir cephe kurulduğunu Cumhurbaşkanlığı seçiminde gördük.
Erdoğan düşmanlarının ortak paydası şudur: Yerli ve milli bir uyanıştan, Erdoğan’dan rahatsızlar, onu ve AK Parti’yi hazmedemiyorlar. Kontrol edemedikleri Erdoğan yüzünden vesayet sistemlerinin zayıfladığını, Türkiye’nin ellerinden kayıp gittiğini görüyorlar.
ABD, Batı ittifakı da Erdoğan’ı istemiyor. Çünkü Türk- ABD ilişkilerinin gizli bir kodu var. Bunu da Cengiz Çandar, bizzat şahitlik ederek 16 Nisan 2012’de Taraf’ta Neşe Düzel’e açıklamıştı:
“Amerika, ne yapacağı kestirilemeyen, kontrol edilemeyen müttefikten hoşlanmaz...”
Bu ifade, 28 Şubat 1997’deki MGK toplantısından iki hafta sonra ABD Dışişleri Bakanlığında Erbakan için söyleniyor. Bugün Erdoğan’a karşı, onun liderliğindeki Türkiye’ye karşı yapılan muamelenin, hatta düşmanlığın sebebi işte bu gizli koddur: ABD, kontrol edilemeyen Türkiye istemiyor...
Artık yurtsever, vatansever, millici insanların hepsi görüyor ki, mesele Erdoğan’ın şahsı ile ilgili değil. Karşımızda sadece PKK terörü yok. Bu terörü örtülü-açık destekleyen bir Avrupa Birliği, bir Amerika Birleşik Devletleri, İsrail, Rusya, İran var. Almanya işte Ermeni tasarısı ile karşımızda. ABD işte PKK armalı askerleri ile karşımızda. Çanakkale’den daha geniş bir cephe var karşımızda...
Sayın Cumhurbaşkanı en net şekilde söylüyor:
“Doğu ve Güneydoğu bölgemizde yaşanan çatışmalar bahane edilerek, parasıyla dahi bize satılmayan, verilmeyen silahlar mevcut... Bunlar NATO’da beraber olduğumuz ülkeler... Terör örgütlerine silah yardımı yapanlar, ne yazık ki dost Türkiye’ye bu desteğini vermiyorlar.”
Sayın Cumhurbaşkanı çareyi de söylüyor:
“Savunma sanayinde 2002 yılında yüzde 80’ler civarında olan dışa bağımlılık bugün yüzde 40’lar seviyesine düştü. Hedefimiz inşallah 2023 yılında ülkemizin savunma sanayinde dışa bağımlılığımızı ortadan kaldırmaktır.”
Acaba Erdoğan düşmanlığının asıl sebebi, milli savunma sanayini kurarak, kendi göbeğini kendi kesecek büyük Türkiye’yi engellemek mi?
Acaba Erdoğan’a “zalim, münafık, Nemrut, Firavun” diye saldıranlar, aslında “kontrol edilebilen bir Türkiye” için ABD’ye taşeronluk yaptıkları için mi bugün milletin desteğini yanlarında göremiyorlar?
Silahlı kuvvetlere kurulan kumpasların asıl sebebi, acaba milli savunma sanayinin önünü kesmek mi?