2010 yılının Mayıs ayı Türk-Amerikan ilişkileri açısından tarihseldir. Bu ayda iki önemli gelişme oldu:
Bir. ABD İran’ı nükleer programı nedeniyle tehdit ederken Ankara devreye girdi ve Brezilya ile birlikte hareket ederek soruna diplomatik bir çözüm buldu. 17 Mayıs 2010’da yapılan anlaşmaya göre İran elindeki uranyumu Türkiye’de takas edecekti. Bu Türkiye’nin bölgeyi dizayn etmek isteyen aktörlerin oyununu bozması anlamına geliyordu. Yani küresel mikserlere karşı esaslı bir başkaldırıydı.
İki. 31 Mayıs 2010’da, Davos’tan beş ay sonra, Mavi Marmara saldırısı gerçekleşti. Ankara saldırıya sert tepki gösterdi ve İsrail’le köprüler atıldı. Bu da Türkiye’yi Ortadoğu’da İsrail kaynaklı agresif politikalara karşı çıkan bir aktör konumuna getirdi.
Bu iki gelişme ve benzerleri, yani Ankara’nın bölge dışında yapılan kaos planlarına itiraz etmesi, Türkiye merkezli bir dış politika belirlemesi ve ulusal çıkarlarını öncelemesi hazmedilemedi. Ankara’da iktidar değişimi için adeta ant içildi.
Filmin gerisini biliyorsunuz. Makarayı hızlı sarayım:
İpi dışarıda terör örgütü FETÖ harekete geçti. Dinlemeler, Erdoğan’ın evine konan böcekler, Oslo sızıntısı, sonra 7 Şubat, Gezi olayları ve 17 Aralık’a giden süreç. Başarısız oldular..
Ama bitmedi..
Yabancı istihbarat örgütlerinin Kandil turları.. Yasin Börü’nün hunharca katledildiği 6-8 Ekim olayları.. Terör örgütü PKK’ya “Çözüm Süreci’ni bitir” telkinleri.. 7 Haziran öncesi ve sonrası.. Başarısız oldular..
Ama bitmedi..
Türkiye’yi “ele geçirme” saldırıları sokak ortasında savunmasız insanların katledildiği, FETÖ’nün alçak darbe girişimine kadar uzandı. 15 Temmuz’da yaşadığımız bir işgal girişimiydi. Çok şükür başarısız oldu.
Ama bitmedi.
Bitmediğini 24 Haziran’a giderken daha net göreceğiz.
Çünkü seçim sonuçlarını etkilemek, istedikleri sonucu almak için birçok yerden gelecekler.. Seçimin meşruiyeti ve güvenliğini tartışmaya açmaya çalışacaklar.. Ekonomik aygıta daha fazla yüklenecekler.. Terör baronlarıyla iletişime geçecekler.. Sosyal medya kampanyası yapacaklar.. Türkiye’nin yerini haritada gösteremeyen Hollywood yıldızlarından mesajlar alacak, ecnebi basında yoğun propaganda bombardımanına maruz kalacaksınız. Ama siz onların yaptığını bilmeyeceksiniz. En azından bunu umacaklar..
Bu kadar da olmaz demeyin. ABD ile Rusya arasında geçtiğimiz aylarda yaşanan “seçimlere müdahale” tartışmasını hatırlayın. Washington Moskova’yı ABD seçimlerine müdahale ile suçluyor. Bu konu ABD’de ciddiyetle soruşturuluyor.
Bu tartışma sırasında CIA eski direktörü James Woolsey ABD'nin de başka ülkelerdeki seçimlere müdahale edip etmediğine ilişkin soruya şöyle yanıt veriyor: “...Sistemin iyiliği içindi, yani demokrasinin menfaatine, sadece iyi bir amaç için.”
ABD istihbaratının 24 Haziran seçimleri için ne kadarlık bir bütçe ayırdığını merak ediyorum. Daha fazla merak ettiğim şey bu bütçeyi kime dağıtacakları..
Nükleer kriz ve Türkiye
Kaderin cilvesi. İran, nükleer müzakerelerde Türkiye ve Brezilya ile anlaştıktan bir süre sonra manevra yaptı ve Obama’nın ABD’si ile yoluna devam etti. Şimdi bunun bedelini ödüyor. Trump nükleer anlaşmadan çekildiğini açıkladı. Bu İran ve milislerinin Suriye’den tasfiyesi sürecinin bir parçası... Bölge tansiyonun giderek arttığı bir döneme giriyor. Bu dönem Suriye’de sahaya inerek oyun kuran Ankara için –belirsizliklerden kaynaklanan- negatif bir potansiyel barındırıyor. Ancak meselenin farklı bir boyutu da var: Washington hem Ankara hem de Tahran’ı aynı anda karşısına alamaz. Trump İran’la ilişkileri bozmak istiyorsa Türkiye ile arasını düzeltmek zorunda.