Gazze 7 aydır saldırı altında. İsrail saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 35 bine yükseldi. Bunların 15 bini çocuk. İsrail ve ABD tarafından öldürülenlerin yüzde 70'ini çocuk, kadın ve yaşlılar oluşturuyor. Bu soykırımın faili olarak artık sadece İsrail'i zikredemeyiz. Çünkü ABD, BM Güvenlik Konseyinde tam 7 kere İsrail'e dur deme önerisini veto etti. Ayrıca İsrail'in soykırıma devam edebilmesi ancak ABD'nin bu açık desteği ve neredeyse gün aşırı sevk edilen silah yardımıyla mümkün olabiliyor. Yani İsrail'in soykırıma ABD'siz devam etmesi mümkün değil. Dolayısıyla bu katliamdan bundan böyle ABD-İsrail ortak yapımı olarak söz etmek durumundayız.
ABD-İsrail, hem havadan hem karadan yaptığı katliamlarla Gazze halkını Refah'a sıkıştırmayı başardı. İki milyon insan bir taraftan saldırılarla öldürülüyor bir taraftan da engellenen yardımlarla açlık ve susuzluğa mahkum ediliyor. Netanyahu'nun Uluslararası Adalet Divanı'nda soykırım suçu ile yargılanma talebi kabul gördü. Buna rağmen işgal ve soykırıma devam ediliyor. Sokak gösterileri tüm dünyada Filistin lehine bir kamuoyu oluşmasına yol açtı ama bu da İsrail'i durdurmuyor. Uluslararası kurum yetkilileri Gazze'deki durumun vahim olduğunu, derhal ateşkes yapılması gerektiğini söylüyor ama ABD ve İsrail oralı olmuyor. Mısır-Katar-Türkiye gibi ülkeler Hamas ile iletişim halinde ateşkesin şartlarını oluşturmaya çalışıyor, Hamas Filistin'de göçe zorlananların geri dönüşü koşuluyla kendisini lağvetmeyi kabul ediyor ama İsrail, Refah operasyonundan geri adım atmayı dahi düşünmüyor.
Nasıl oluyor da İsrail'in Gazze soykırımı durdurulamıyor. Her gün bir toplu mezar bulunuyor, işkenceyle öldürülmüş çocukları, anneler ancak ceketlerinden tanıyabiliyor, ama buna rağmen insanlık vicdanı bu kötülüğe galip gelemiyor.
Neden?
İsrail devletinin nasıl kurulduğu, 1948-1967 evrelerinden bugüne İsrail haritasının aldığı şekil aslında her şeyi anlatıyor.
İsrail genişlemek için katliam yapmaya muhtaç. İsrail var kalabilmek için uzlaşmamaya muhtaç. İsrail bu yüzden kendi sınırlarının belirlendiği hiçbir anlaşmaya yanaşmayacak. Dolayısıyla bu denli kana bulanmışken Netanyahu'nun elleri, İsrail geri adım atmayacak, gidebildiği kadar gidecek.
İşgal ve soykırım, Biden ve Netanyahu'nun siyasi hayatına mal olacak şekilde sonuna kadar sürdürülecek ve sonra da bu iki siyasinin siyasi hayatıyla sayfa kapatılacak. Yaptıkları yanlarına kar kalacak.
Peki ya biz, yani işgal ve soykırıma karşı olanların durumu?
Yani bizler, insanlığından utananlar....
"Nasıl oluyor da böyle bir katliama tüm dünya seyirci kalabiliyor" diye isyan edenler... İsyan edip edip de bir türlü patlayamayanlar, isyanı için oyan ve derin bir utançla yaşayanlar...
Çaresizlik hissi ölüm gibi bir şey, insanın izzetini de alıp götürüyor.
İsrail ve ABD'nin Filistin halkı ve toprakları üzerinde yürüttükleri işgal ve yok etme politikası insanlığımızı da hedef alıyor.
İsrail işgal ettiği hiçbir topraktan geri çekilmedi, yerinden yurdundan ettiği hiçbir Filistinli için hesap vermedi. Katlettiği hiçbir Filistinli için yargılanmadı. Yani yaptığı hep yanına kar kaldı. Bu yüzden gidebildiğim yere kadar giderim diyor.
Ve böyle yaparak büyük bir ümitsizlik ve çaresizlik duygusu yaratıyor. Yarattığı ümitsizlik ve çaresizlik duygusu, işgal ve katliamı devam ettirmesini yardımcı oluyor. Bu sayede sadece Filistin'i değil insanlığı da yok ediyor.
Çünkü kötülüğe direnemedikten sonra bir anlamınız kalmıyor.
ABD'deki üniversitelerde başlayan ve giderek yaygınlık kazanan protestolar da olmasa Filistin halkının kurtuluşuna dair ümitsizliğimiz İsrail-ABD ortak operasyonunun ilk kazanımı olarak kayıtlara geçecek.
İşte bu yüzden asla ümitsizliğe kapılmamak gerek.
İsrail saldırılarında öldürülenler, Filistin'e hayat veriyorlar. İsrail'in annesiz babasız bıraktığı her çocuk, Filistin mücadelesinin ömrünü uzatıyor.
Hiçbir kötülük ila nihaye devam edemez. Sonucun ne olacağı ile değil şimdi bizim ne yapmamız gerektiği ile ilgilenmek durumundayız. Susarak kendimizi öldürecek miyiz, izzetimizi yere düşürecek ve insanlıktan çıkacak mıyız yoksa kötülükle mücadele için yapabileceğimiz ne ise ona koyulacak mıyız?
Bu büyük bir savaş, sadece Filistin ve İsrail'in savaşı değil. Kötülüklerle iyiliğin savaşı. Bu yüzden bu savaşta ne tarafsız olma ne de eylemsiz kalma hakkımız var.
Hayatımıza insan olarak devam edebilmek için, dünyaya gelme nedenimizi idrak edebilmek, imtihanımızı kazanabilmek ve o büyük insanlık eylemine bir halka olabilmek için bu saf kötülük karşısında ümitsizliğe kapılmadan yerdeki taşı alıp İsrail'e fırlatabilmeliyiz.
Bir insanlık durumu olarak tarihin şu anında Hz. Hacer, Safa ve Merve tepeleri arasında nasıl canhıraş bir eylem içinde olduysa öyle bir şuurla, didinmeliyiz.
Çünkü en çok böyle şeylerden hesaba çekileceğiz.