Bu uzun arka planı olan rekabet yüzünden, içinde bulunduğumuz dünya üzerinde hesaplaşma sürecini yaşıyoruz.
Küresel büyük savaş çıkmasındansa, uzun vadeli soğuk savaş tabii ki daha akla yakındır.
En azından soğuk savaş süreci konuşarak anlaşabilecek kapıları da beraberinde açık tutmaktadır.
Ama süreç giderek gerginliğin artacağına işaret etmektedir.
ABD'nin Çin'den, Çin'in ise ABD'den beklentileri var!
Birinden biri kendi dayattığı çıkar ihtirasından dönecek mi? Aslına bakarsanız, mesele esasen budur.
İçinde bulunduğumuz savaşlar zincirini biraz da bu iki devin rekabet hırsının sonucu olarak okumamız gerekiyor.
ABD'nin girdiği tüm yerleri erozyona uğratması, kendisine yönelik tüm itibar kozlarını yok etti. Tarihte ilk defadır ki ABD, bu kadar güvensiz, itibarsız konuma iteklendi.
Çin'in nasıl bir dünya hayal ettiğini anlamak şimdiden çok zor.
Çevresindeki aktörlere bakılırsa, pasifik sıcak gerilim merkezine dönüşürse, zararı sadece pasifik çevresi ile kısıtlı kalmayacak.
Şimdi Filistin'de dökülen kan, gerçekleşen soykırım vahşetine seyirci kalan ABD, neden ikilemde gözüküyor oldu?
İsrail'e yönelik güzellemeler yapan ABD'li savunma bakanı, neden uyarı nitelikli cümleler kullanmaya başladı?
Tıpkı Ukrayna'da olduğu gibi...
"Akdeniz'de bir Amerikan savaş gemisine ve birkaç ticaret gemilerine saldırı oldu..." beyanı ile ABD süreci nereye evirmeye gayret ediyor, soruları aklımızı kurcalayan sorulardır.
ABD, Çin'den Rusya'ya desteğini terk etmesini istiyor.
Pasifikte silahlanmayı sonlandırmasını ve orduya yatırımını azalmasını istiyor.
Çin de ABD'den çevresindeki ülkeler üzerinden çevreleme politikasından vazgeçmesini, kendisine ait toprak bütünlüğüne müdahale etmemesini istiyor.
Peki nasıl olacak?
Bu gerginlik devam ettiği sürece, yarım kalan hesapların kapatılması süreci uzun sürecek.
ABD ve İngiltere dünyayı tek başına yönetme hırsı ile yeniden haritaların çizilmesine öncülük ediyor.
Buna direnen ve bu dayatmayı kabul etmeyen ülkelerin sayı giderek artıyor.
Bu daralma, kaos, hastalıklar, savaşlar, kan ve ekonomiktir; krizlerin doğuşunu tetikliyor.
ABD merkezli küresel güç, Filistin'de sınavını veremedi. Bu durumda bu güç nasıl küresel aktör gibi kalmayı başaracak, veyahut bu mümkün olabilecek mi?
Kendilerine yeni küresel aktörler olarak gören, peki susarak katliamların sürmesine seyirci kalmak ile nasıl "büyük güç" olma yoluna girecek?
Göreceğiz...