Trump'ın 2024 seçimlerini kazanarak yeniden ABD başkanı olması, ABD-Avrupa ilişkilerinde ciddi bir kırılmaya yol açtı.
İlk döneminde olduğu gibi "Önce Amerika" (America First) politikasına geri dönen Trump, Avrupa ile arasındaki köprüleri büyük ölçüde attı. Bu durum, yalnızca transatlantik ilişkileri zayıflatmakla kalmadı, aynı zamanda küresel güç dengelerinde de önemli değişimlere neden oldu.
NATO KRİZİ GELİYOR
Trump'ın ikinci dönemi, Avrupa'da ciddi bir güvenlik endişesi yarattı. Almanya, Fransa ve Polonya gibi ülkeler, kendi ordularını güçlendirme ve ABD'ye bağımlılığı azaltma yönünde somut adımlar atmaya başladı. Bu çerçevede, geçtiğimiz yıl İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve Polonya dışişleri bakanları Polonya'da kritik bir toplantı gerçekleştirdi. Sürecin başat aktörleri olarak öne çıkan bu altı ülkeye, İskandinav devletlerinin de katılması olası görünüyor. Avrupa'da "bağımsız savunma" fikri giderek hız kazansa da bu dönüşümün kolay olmayacağı açık.
Trump'ın Avrupa ile iş birliğini terk edip bağımsız bir güvenlik stratejisi inşa etmesi, iç siyasette popülist bir zemine dayanıyor. Özellikle kendi seçmen kitlesini memnun edecek içe dönük ve sert açıklamalar yaparken, politikalarına yönelik tepkiler de giderek sertleşiyor.
ABD'nin NATO'ya olan taahhüdü, Trump'ın ikinci kez başkan olmasıyla iyice zayıfladı. Başkan Trump, Avrupa'nın kendi savunmasını üstlenmesi gerektiğini açıkça dile getirerek, NATO üyelerinin savunma harcamalarını artırmaması halinde ABD desteğini çekebileceğini belirtti. Ukrayna'ya verilen askeri yardımları büyük ölçüde kesen Trump, Avrupalı liderlere karşı giderek daha agresif bir üslup benimsemeye başladı.
PUTİN-TRUMP YAKINLAŞMASI – YENİ KÜRESEL DENGE
Trump, Rusya ile ilişkilerinde daha pragmatik ve yakın bir tutum sergileyerek Putin'le olumlu bir sürece hazırlanıyor. Seçim kampanyası sürecinde ve başkan olduktan sonra Putin'e yönelik sıcak mesajlar veren Trump, Ukrayna krizinin sona ermesinin ardından yeni adımlar atmaya da hazırlanıyor.
ABD'de yaşanan bu dönüşüm, savaş boyunca Pekin'e bağımlılığı artan Rusya'yı da rahatlatıyor. Rusya'nın Çin ile ilişkilerinde daha rahat hareket edebileceği şimdiden öngörülebilir. Bu bağlamda, ABD ve Rusya arasındaki diplomatik temaslar da dikkat çekiyor.
12 Şubat'ta Rusya ve ABD liderleri telefonla görüştü. 18 Şubat'ta Riyad'da üst düzey diplomatlar bir araya geldi. 27 Şubat'ta ise İstanbul'da iki ülkenin heyetleri arasında uzun süren bir görüşme gerçekleşti. Basına yansıdığı kadarıyla bu toplantının ana gündem maddeleri büyükelçiliklerin işleyişi ve vize konularıydı.
Bu gelişmeler, Rusya ile yeni bir diplomatik açılım sürecinin gerilim hatlarında yumuşamayı beraberinde getirebileceğini gösteriyor. Özellikle Arktik Denizi'nde paylaşım anlaşmaları yapılması gündeme gelebilir. Bunun yanı sıra, Çin'in yükselişini dengelemeye yönelik formüller her iki taraf için de cazip hale gelebilir. Bu noktada, Trump'ın Çin'e karşı Hindistan'ı denge unsuru olarak konumlandırma önerisi yeniden gündeme gelebilir.
Tüm bu gelişmeler, Avrupa'nın ABD'den bağımsız hale gelip gelemeyeceği sorusunu da tartışmaya açıyor. Aynı zamanda, Çin, Rusya ve ABD arasındaki yeni küresel dengeyi de şekillendiriyor.