Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Abdullah Öcalan 7 adama tutsak olmuştu. Kar maskeli, kareli ve çizgili gömlekli, ikisi nişan yüzüklü adamın başına toplandığı Apo, gözlerini kırpıştırarak çevresine bakınırken “Memlekete hoş geldin. Nasılsın?” sorusu geliyordu. Öcalan bir iki yutkunduktan sonra mırıldanıyordu:
- “Sağol iyiyim..”
- “Yüzünü buruşturuyorsun. Miden mi yanıyor?” sorulan sorunun midenin yanmasıyla ilgisi yoktu tabi. Laf olsun diye sorulan bir soruydu. Amaç sohbet sürsün, çünkü kamera kayıtta. Öcalan yutkunuyor.
- “İyiyim...”
- “Yani sağlığınla ilgili bir sorun yok..”
Öcalan cevap vermiyor.
- “Allah’a şükür..”
- “Ne? Yani anlamadım..”
- “Allah’a şükür sağlığınla ilgili bir sorunun yok.. Ama midende bir ekşime var galiba.. Yanma falan...”
Öcalan başını sağa sola sallıyor ama konuşmuyor. Sorgucu üsteliyor:
- “Tamam, gereken tedaviyi biz yaptırırız. Şimdi sana sormak istediğim bir kaç şey var.”
Öcalan hemen atılıyor:
-”Eğer bir hizmet imkanım olursa yaparım. Onun dışında bir şey sormayın bana. Hizmet imkanı olursa emrinizdeyim...” Yutkunuyor..”Beni... Beni öldürmeyin de hizmet edebileyim. Fırsat verirseniz... Bunları halkın içinde konuşuyorum. Başka bir şey de konuşmam... Halkın içinde yani. Eğer bir hizmet imkanım varsa, ben inanıyorum ki vardır.. Daha üst düzeydekilere bildirirsek, ben seve seve hizmet ederim. Çok da iyi ederim... Beni vurmayın da....”
- “Bak kaydediyoruz senin şeyleri..”
- “Edin. Edeceksiniz tabi. Yayınlayın. İşkence etmediniz. Benim içimden geliyor bunları söylemek.. Türkiye’yi seviyorum; hem de çok. Türk halkını da seviyorum. Onlar için iyi hizmet edeceğimden eminim. Gerçekten...”
Apo elini kolunu sallaya sallaya terk ettiği Türkiye’ye yıllar sonra eli kolu bağlı dönüyordu...
O günlerde Öcalan televizyonlara çıkarılsa, PKK’dan silah bırakıp düze inmesini istese belki örgüt bitirilecekti. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel böyle bir senaryoya karşı çıktı. “Bu Apo’yu kahraman gibi göstermek olabilir” dedi. Ecevit de fazla üstelemedi. Böylece önemli bir fırsat kaçırıldı.
CIA 4 Şubat 1997’de Öcalan’ı önermişti
Ankara Yenimahalle MİT Yerleşkesi. CIA Ankara Temsilcisi sözü dolandırmadan, Apo’nun kellesini Türkiye’ye sunmak istediklerini söyledi. MİT Müsteşarı Atasagun arkasına yaslandı, cevap vermedi hemen. “Bu önerinin bedeli ne ola?” diye düşünüyordu. Ortadoğu’da dengeler çok çabuk değişiyordu. Dün dost olanlar bugün düşman; düşmanlar da dost oluyordu. Hele de Irak’ta her şey altüst olmuştu. Atasagun neden sonra gözlerini CIA temsilcisinden ayırmaksızın sordu:
- “Koşullar nedir?”
“Operasyon ortak yapılacak. Ne pahasına olursa olsun Öcalan’ın operasyon sırasında kılına bile dokunulmayacak. Türkiye’ye sağ salim getirilecek. AMA İDAM EDİLMEYECEK!”
Şenkal Atasagun bu sözü bir başına veremezdi. Hemen Genelkurmay-Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı arasında müthiş bir telefon trafiği başladı. Ardından herkes Çankaya’nın yolunu tuttu... Toplantı sonucunda Türkiye CIA’nin önerisini kabul etmişti. Yıllar sonra 13 Nisan 2005 tarihinde Bülent Ecevit, Sabah gazetesiyle yaptığı bir söyleşide şöyle diyerek, CIA’yı paketleyip verdiği bu “hediyeyle” ilgili düşüncesini dile getirecekti:
“Amerika bize Apo’yu neden verdi onu hala ben de bilmiyorum.. .Belki Kürt politikasına karşı olan birtakım çevrelerin etkisiyle oldu bu..”
Sahi, Apo’yu ABD neden verdi Türkiye’ye?
(Yarın: Sorular, sorular...)