İngiltere geleneksel AB üyeliğinden uzaklaşıyor. İngiltere, AB ile daha gevşek bir ilişkiyi tartışıyor... Brüksel’in Londra üzerinde daha az kontrol ve yaptırım gücü taşıması, İngiltere siyasetinin gündem maddesi.
AB üyeliğinin Londra ve Brüksel’e artık fazla zahmetli gelmeye başladığına inanlar artmaya başladı. İngiltere içinde -AB’den çıkalım- diyen bir UKIP partisi var. Bir yılda partinin seçmen desteği yüzde 5’ten yüzde 15’e yükseldi... Şimdi de AB içinde bir entellektüel grup -İngiltere böyle oldukça biz AB’yi birleştiremeyiz en iyisi Londra’yı tam üyelikten çıkartalım- demeye başladı.
Bu tavırdan -AB sanki entegre olmaya hazır, istese yarın tek devlet olur da, sanki Londra engelliyormuş- gibi bir sonuç doğuyor ve gerçek durum tabii ki öyle değil. Ancak bu yıl ‘İngiltere’nin AB’deki geleceği’ konusunu daha sık duyacağız.
AB kamuoyunda, medyada tartışılan fikir, İngiltere’nin bir tür -İmtiyazlı Ortak- olması. Bu durumda İngiltere ya da Birleşik Krallık, AB ile tam gümrük birliği yaşıyor, serbest dolaşımdan tam yararlanıyor, ancak Brüksel’in her kararına uymak zorunda değil... Karşılığında, Brüksel’de veto hakkı olmuyor.
İngiltere’yi bu aralar en çok, AB ortak pazar kuralları ve yasaları yoruyor. İngiltere, AB’ye ihracat yapmayacak şirketlerin AB yasasına ve sınırlamasına bağlı olmasını istemiyor. Dış ticarette AB kısıtlaması olmadan dünyanın diğer noktalarıyla ticaret yapmayı umuyor. AB çalışma yasaları, çevre yasaları gibi unsurlardan da bu yolla kurtulmak istiyor.
İngiltere’yi sıkan bir durum da, Londra’nın finans merkezi statüsü. 2008 krizinden sonra finans sektörü ve piyasalara daha fazla yaptırım ve kısıtlama çabası başladı. Kısıtlama işinde Brüksel ısrarlı. AB, Londra bankalarına müdahale ve kontrol yetkisi istiyor. O zaman hem Brüksel hem Frankfurt’taki Avrupa Merkez Bankası Londra üzerinde söz sahibi olacak. Buna İngiltere şiddetle karşı. Londra piyasası ve bankacılık, İngiltere’nin milli gelirinin yüzde 10’u. Burada AB gölgesi istemiyorlar... Almanya Başbakanı Merkel önceki gün yılbaşı mesajında ‘bankacılık sektörünün denetimi’ meselesini öne çıkarttı. Bunu deyince Yunanistan, İspanya, Güney Kıbrıs vs bankaları akla geliyor, ama Merkel’in hedefinde Londra var.
İngiltere başından beri AB’nin birleşik bir güç olmasını istemiyordu. Almanya-Fransa ikilisine karşı İngiltere ağırlık yapıyordu. Yine İngiltere’nin, Türkiye’nin AB üyeliğine coşkulu desteğini de -AB’yi sulandırmak ve Türkiye ile ikili ticareti artırmak- çabalarına bağlayanlar var.
Şu durumda ekonomik krizin, AB’yi yeterince sulandırdığı söylenebilir. Yani İngiltere, AB’nin zaten bir yere varamayacağını okuyup, kısıtlayıcı AB hukukundan ve mevzuatından kendini ayırma yoluna gidiyor olabilir. Zaten İngiltere’de 2015’te -AB’de kalalım mı- referandumu konuşuluyor. 2014’teki İskoçya Bağımsızlık Referandumu da bu çerçevede görülebilir.
Ekonomik kriz, AB’yi derinden etkiledi. Refahta birlik kolaydı da, yoklukta birlik, daha denenmedi. Bundan sonra AB’de bankacılık denetimi belki gelir, ama AB tek devlet olmaya her zamankinden daha uzak. Euro krizi daha çözüme kavuşmadı. AB’nin Yunanistan, İspanya, İtalya ekonomik baskısına daha ne kadar dayanacağı belirsiz.
Bütün bu tartışmalardan Türkiye için çıkartılacak sonuçlar var. Özellikle İngiltere’nin (en azından İngiltere’de bir kesimin) AB mevzuatından bu kadar yakınması ve ekonomik mevzuat dışında kalmak istemesi, incelenmesi gerekir bir ayrıntı. İngiltere mevzuat dışı kalmak istiyor, ama gümrük birliği, mal ve vatandaş serbest dolaşımının aynen sürmesini istiyor... Bizim ‘hakaret’ sayacağımız ‘İmtiyazlı Ortaklığı’ şimdi İngiltere için konuşuyorlar... Türkiye için AB demokratik standartları, özgürlükleri hâlâ geçerli bir hedeftir. Ancak ekonomik tarafta AB’nin destek mi köstek mi olduğu konusunda İngiltere’de gayet ilginç bir tartışma var.
twitter.com/selimatalayny