Avrupa Birliği (AB) hem Brexit, hem de göç krizi nedeniyle gerçek anlamda bir varoluş krizi yaşıyor. Varlık sebepleri ve ilkelerinden fersah fersah uzaklaşıyor.
AB, kendi krizini yaşarken de Türkiye ile ilişkiler noktasında ahlaki bir dönemeçte bulunuyor. Dünya siyasi tarihinin en büyük ikiyüzlülüklerinden birisi AB’nin Türkiye ile üyelik müzakereleri sürdürüyor görüntüsü vermesidir. 1963 yılında başlayan ilişkiler önce Gümrük Birliği, adaylık statüsünün tanınması ve üyelik müzakerelerinin başlaması ile devam eden süreç, sonu belirsiz bir şekilde devam ediyor. Türkiye ile müzakerelere başlayan Hırvatistan, AB üyesi oldu. Ve AB genişlemesi burada tıkandı kaldı. 20 yıldan fazladır Türkiye’ye “İlerleme Raporu” yazıyorlar. Türkiye dışında hangi ülkeye bu kadar çok sayıda İlerleme Raporu yazmış oldukları sorusu kritik bir soru.
Türkiye ise AB’ye karşı her türlü taahhüdünü yerine getirdi.
Elbette Türkiye-AB ilişkilerinin gerilemeye başlamasında Fransa’da Nicolas Sarkozy, Almanya’da Angela Merkel ikilisinin aynı döneme iktidarda oldukları sürecin de etkisi var. Hıristiyan Demokrat politikaların belirleyici olduğu AB’nin bir Hıristiyan kulübü olduğu olgusu, günümüz itibarıyla ortada duran bir gerçek. Ve Müslüman, büyük bir ülke olan Türkiye’den AB’nin korktuğu da ortada... Tabi AB ve NATO genişlemesinin asıl derdinin Doğu Bloku sayfasını tamamen kapatmak olduğu da genişlemenin bakiyesi ile iyice belirgin hale geldi. 2008 finans krizinin de AB genişlemesine yönelik etkilerine atıf yapmamız da yerinde olacaktır. AB’nin önemli iddialarından olan genişleme politikası ortada büyük bir fiyasko olarak duruyor.
Son aylarda ise özellikle Almanya ile yaşanan ivme merceğinde, Türkiye-AB ilişkilerinin gelişmesi için de bir dinamik ortaya çıkmış durumda. Türkiye, Avrupa Birliği’nin göç konusunda yaşadığı çözümsüzlük fotoğrafını, Brexit (İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkışı) konusundaki tıkanıklığı aşmakta önemli bir potansiyele sahip durumda. AB, sorunlarından Türkiye ile çıkış yolu bulacaktır.
Ancak AB’nin önce iyi bir muhasebe yapması gerekiyor. Türkiye’ye karşı samimi ve dürüst bir yaklaşım tercih etmesi AB’nin yararına olacaktır.
TRT World Forum’un kapanış oturumunda konuşan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği’nin Türkiye ile üyelik müzakerelerine ilişkin değerlendirmeleri çerçevesinde, AB’nin süreci sürüncemede bırakma yaklaşımına karşın referanduma işaret etti: 81 milyona sorarız.
Türk halkının gönüllerini yeniden kazanması gerekiyor AB’nin.
AB, kum saatini sadece Türkiye değil, kendi hayrına da olacak bir akıl ve vizyonla çevirmelidir.
Yeni nesillere ahlaki bir fotoğraf bırakmak adına.