Almanya, Türkiye ile ‘kavgasını’ Avrupa Birliği’ni kullanarak sürdürmek istiyor. Hedefi Türkiye’yi öncelikle ekonomik olarak zorlamak.
Almanya’nın Türkiye ile karşılıklı ticareti ve yatırımları çok yüksek.
Ancak ekonomik baskıyı ‘kendisi zarar etmeden’ yapmak istiyor.
Sadece Alman vatandaşlarının Türkiye’ye tatile gitmelerini engelliyor.
Ama Alman şirketlerinin ‘para kaybetmemesi’ için ihracat ve yatırımlarına yönelik girişimde bulunmuyor.
Operasyonu, AB’ye yaptırmak istiyor.
Bunun için AB yönetiminden, Türkiye’ye mali yardımda kesinti yapılmasını ve Gümrük Birliği anlaşmasını güncelleme projesinin ertelenmesini istedi.
AB’nin ‘icra organı’ yani ‘hükümet’ konumundaki Avrupa Komisyonu ve üye ülke liderlerinin oluşturduğu ‘siyasi irade, başkanlık’ makamı AB Konseyi henüz bir değerlendirme yapmış değil.
Zira Gümrük Birliği’nin güncellenmesi Türkiye ile ticareti olan AB ülkelerinin tamamının ‘yararına’.
Almanya’nın, diğer üyeleri zarara uğratacak bir girişimde bulunması, hatta ‘zorlaması’ birçok ülkenin tepkisini çekiyor.
AB’nin ‘katılım öncesi mali yardım’da kesintiye gitmesi ise ‘çok etkili’ bir ekonomik baskı değil.
Şöyle ki;
Türkiye 2014’e kadar bu mali yardımlardan yararlandı. Önemli AB reformlarına imza attı, bunları hayata geçirdi. Bütün müzakere başlıklarının açılmasına hazır hale geldi. Ancak müzakereler, Kıbrıs Rum Yönetimi, Fransa ve Almanya’nın ‘vetolu başlıkları’nda tıkandı.
Halen Rum Yönetimi üzerinde kalan ‘vetolu’ başlıkların dışında açılmamış sadece 3 başlık var ve onlar da ‘açılamayacağı için’ değil, ‘vetolu başlıklara sıra gelmesin, engelleyen AB tarafı olmasın’ diye açılmıyor!
Gelelim mali yardımların neden artık ‘önemsiz’ olduğuna.
AB yönetimi, konuyu Eylül veya Ekim’deki toplantıda değerlendirecek ve ‘birkaç yüz milyon euro’ kesinti yapmayı tartışacak!
Bunun için ‘fonları kullanma kapasitesinin olmaması’ gerekçe gösterilebiliyor. Oysa müzakere başlığı açılmadığında fonları kullanacak alan da açılmamış oluyor!
AB’nin 7’şer yıllık yardım programına göre, Türkiye’ye 2014-2020 yılları arasında 4 milyar 450 milyon euro vermesi gerekiyor.
Bunun üç yılı geçti. Açıklanan plana göre her yıl 600 milyon, iki yılda da 1.8 milyar euro üzerinde yardım yapılması gerekiyordu.
Ancak 2016 sonu itibariyle bu rakam, AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn’ın açıklamasıyla, ‘sadece 167 milyon 300 bin euro’…
Yani ödenmesi gereken paranın yüzde 10’unu bile vermedi AB...
Bu hızla giderse zaten 4.5 milyar euronun ödenmesi 2040’a kadar ancak tamamlanır!
Şimdi bu verilmeyen yardımdan ‘birkaçyüz milyon euro’ kesinti yapılması tartışılacak.
Almanya 'şimdilik' bu kadarına yeltenebiliyor.
Bakalım AB nereye kadar boyun eğecek.
Türk seçmen ne yapar?
Almanya'da genel seçimler 24 Eylül'de.
Halen koalisyonun büyük ortağı Hristiyan Birlik partileri (CDU-CSU) mecliste 310 vekille temsil ediliyor. İkinci büyük grup 193 milletvekili ile Sosyal Demokrat Parti (SPD).
Sol Parti'nin 64, Yeşiller'in 63 milletvekili var.
SPD'nin Martin Schulz'la yakaladığı ivme hız kaybetti, ancak Yeşiller'den oy alması bekleniyor. Birlik partilerinin şansölye adayı Angela Merkel gücünü koruyor; belki de arttıracak.
Yükselen milliyetçilik aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (Afd) partisini Bundestag'a taşıyabilir.
Bu tabloda Türkiye karşıtı olmayan parti yok.
Almanya'da yerleşik 3 milyon Türkiye kökenli vatandaşın 1 milyon 250 bini 'seçmen'. Toplam seçmen sayısı ise 61.5 milyon.
Türkler ve diğer göçmenler ağırlıkla sol partilere oy veriyor. 2013'te Türk kökenliler yüzde 64 ile SPD'ye, yüzde 12 ile Yeşiller ve Sol Parti'ye, yüzde 7 ile CDU-CSU'ya oy verdi.
Bu yıl biraz SPD'den ama Cem Özdemir'in 'Almandan çok Almancı' tutumunun da etkisiyle daha çok Yeşiller'den Sol Parti'ye yöneliş görülebilir.
Türkiye kökenlilerin Almanya'da iktidarı belirleme gücü yok. Ama belli bölgelerde yoğunlaşmaları bütün partilerin önemseyeceği kayıp veya kazançlar sağlama gücü veriyor.
Türkler, 'Türkiye ile dost Almanya' için oy kullanacak.