Aslında AB sizlere ömür desek de olurdu. Zira Avrupa Birliği dağılma sürecine girdi. İstifa edeceğini açıklayan David Cameron’ın seçim vaadiydi bu referandum, hatırlarsanız. Birliğin bel kemiğini oluşturan ve ayakta durmasını sağlayan üçlü sacayağından İngiltere, referandumla birlikten ayrılma kararı aldı. İki ayaklı bir yapının yoluna devam etmesi zor. Üstelik Fransa kendi iç sorunlarıyla baş edemiyorken, Almanya’da bir referandum yapılsa İngiltere’den farklı bir sonuç çıkmayacağı belli iken...
AB’yi ayakta tutacak ülkeler Romanya, Yunanistan gibi AB’nin finanse ettiği ülkeler olacaksa zaten bir esprisi de kalmamıştır. Brexit, AB için sonun başlangıcı olmuştur.
1951’de Belçika, Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda’dan oluşan 6 üyeli Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak kurulan ve daha sonra siyasi bir birliğe dönüşen yapı miadını doldurmuş durumda.
Küreselleşmeden en zararlı çıkan ülkelerin Avrupa ülkeleri olması da bunda etkili.
Nüfusu yaşlanan, sömürdüğü ülkelerden gelen insanlar için bile onurlu bir entegrasyonu başaramayan, nüfusunu gençleştirecek ve ekonomisini canlandırabilecek göç politikalarını geliştirmekten aciz, dahası yabancı düşmanlığı ve İslamofobi ile mevcut insan sermayesini de ötekileştiren, aile mevhumunu bile koruyamayan bir yerden bahsediyoruz Avrupa deyince. Suriye’deki katliamlara bu kadar duyarsız kalmak, mültecilere kapılarını kapatmak, üstüne üstük bir de “Türkiye geri kabul anlaşmasını bozmaya cesaret edemez” diyerek küstahlaşan bir Avrupa Birliği var karşımızda.
Bundan sonra AB üyesi ülkelerde yapılacak seçimlerin tamamı Brexit ruhunu taşıyacaktır. Bu da AB için çözülmenin başladığı anlamına gelmektedir.
En iyi ihtimalle daha gevşek bir birlik olarak revize edilebilir ama son tahlilde Avrupa Birliği bundan sonra ancak uzatmaları oynar.
Türkiye onurunu çiğnetmemeli
Gelelim Türkiye’nin ne yapacağına...
Cumhurbaşkanı Erdoğan İngiltere referandumundan kısa süre önce biz de bir referandum yapabiliriz ve müzakerelere devam edelim mi yoksa bitirelim mi diye halkımıza sorabiliriz dedi. O dakikadan sonra da Türkiye, Turexit’i konuşmaya başladı.
Bunun için referanduma gerek var mı emin değilim. AB’ye üyelik süreci Anayasamızda yazılı bir şart değil sonuçta. Ak Parti bundan böyle “bizim siyasi programımızda böyle bir kalem yoktur, AB ille de gelin derse bir düşünürüz” deyip nazik bir şekilde bu defteri kapatabilir. Türkiye’nin, kendi demokratikleşme sürecini kemaleerdirmek için AB’den dayak yemeye tahammülü kalmamıştır. Avrupa ülkeleriyle ilişkilerimizin sıhhati açısından da bu AB’nin Türkiye’ye tavrından kaynaklı bu mütecaviz ilişki biçimine son vermek yerinde olacaktır. Aksi takdirde AB’nin özellikle terör konusundaki ikiyüzlülüğü, Türkiye’de AB-fobinin yeşermesine zemin oluşturacaktır.
Dahası Türkiye’nin, Avrupa Birliği ile müzakere yürütüyor diye Martin Schulzgibi, Kati Piri gibi gelenin gideni arattığı İslam düşmanı, Türkiye karşıtı militan AB siyasetçilerinin küstahlıklarına neden katlanmak zorunda kaldığı da cevaplanması gereken bir sorudur.
AB ile müzakere halinde olmak, moral olarak zaten çöken, ekonomik ve siyasi yönden düşüşe geçen AB’ye hala ahlaki üstünlük atfetmek ve böylece moral ve motivasyon sağlamak anlamına gelecektir.
Türkiye’yi AB’nin stres topu haline getirmek mevcut hükümet için de yanlış bir politikadır.
Evet, gerektiğinde Türkiye tavrını net bir şekilde ortaya koymaktadır, yurttaşlarının yüzünü önüne düşürmemektedir ama 50 yıldır şımarık, kifayetsiz, küstah, üstenci, ikiyüzlü ve bariz biçimde İslam karşıtı olan bu yapının kapısında bizi beğensin diye beklemek zilletinden Türkiye tez zamanda kurtulmalıdır.
Türkiye’yi içine almamak AB’nin tek kızıl elması haline gelmişken, İngiltere dahi AB’den çıkışında Türkiye’yi malzeme haline getirmişken AB’ye daha fazla koltuk değneği olmaya gerek yoktur.