Hangimiz hangimize dokunduk bilmiyorum. Urumçi’de yirmili yaşlarda iki genç kız. Rozigül ve Gurgül.
“Kardeşiz... Çok seviyoruz... Recep Tayyip Erdoğan...”
Alın size anahtar üç kelime... İlk aklınıza gelenleri yazmaya başlayabilirsiniz.
Böylece belki Urumçi’de polis engeline rağmen sokaklara dökülmüş çığlık atan, alkış tutan bir halkın duygularına tercümanlık yapabilirsiniz.
Özellikle “one minute” çıkışından beridir Arap ülkelerinden Avrupa ülkelerine kadar Başbakan’a olan teveccühün boyutunu biliyordum da ancak buna canlı şahit olmamıştım. Urumçi’den bahsedeceğim ancak öncelikle Çin ziyaretine ilişkin birkaç husus...
Başbakan Erdoğan’ın kabinenin ekonomi ve ticaretten sorumlu bakanlarını ve 300 işadamını da yanına alarak gerçekleştirdiği Çin ziyaretine ilişkin olarak haberleri okuyorsunuzdur. Başbakana eşlik eden ekibe bakınca, elbette bu ziyaretin öncelikli hedefinin ticaret olduğu düşünülebilir.
Ancak, dört günlük ziyaretin ikinci gününden itibaren “ekonomi”den ziyade Suriye’nin önplana çıktığını Başbakan da dile getirdi. İki gündür gerek Çin’den Suriye’deki son duruma ilişkin açıklamalarını takip ediyorsunuzdur. Başbakan’a eşlik eden Dışişleri Bakanı geziyi yarıda keserek “Annan’a da bizzat yerinde kamplarda neler yaşandığını anlatmak üzere” Türkiye’ye döndü.
***
Çin enteresan bir ülke... Profesyonel makyaj yapılmış ekran önü starı gibi. Urumçi’den, Pekin ve Şangay’a kadar tasarlanmış, projelendirilmiş bir gökdelenler ülkesi gibi.
Tüm dünya markalarının “orijinali”nden asla ayırt edilmeyecek benzerlikteki “çakma” ürünleri de bu ülkede, gittiğim Avrupa ülkelerinde dahi bu kadar büyük ve gösterişli mağazaları olmayan Gucci’den Louis Vuitton’a kadar gerçek markalar da bu ülkede. Yoksulluk da, zenginlik de dibine kadar..
Türkiye nüfusu kadar zengini olan bir yer Çin. Aynı zamanda Afrika nüfusundan daha yoksula da sahip...
Öte yandan, yatırımcılar için tam bir cazibe odağı. Başbakan ile gelen işadamlarının neredeyse tamamının yüzü gülüyordu, yaptıkları ön protokol anlaşmalarından dolayı.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın tam 17 enerji firmasıyla görüşmelerinin ayrıntılarını da, iş adamlarının yaptığı ön protokol anlaşmalarını da... Nükleer enerji sistemini de, rüzgar enerji sistemi olan “rüzgar gülleri”ni de önümüzdeki günlerde çokça konuşacağız. Elbette bu ziyaretin sadece “ekonomi”yle sınırlı kalmadığını söylemiştim.
Başbakan Çin’i önemsiyor evet. Çin ve Türk işadamlarını bir araya getirmesi de, Çinli girişimcileri Türkiye’ye davet etmesi de bu yüzden... Tabi ki ekonomik ilişkilerin güçlenmesinin, siyasi ilişkileri de geliştireceği hesaplanıyor. Türkiye ile Çin arasında, kurulmakta çok geç kalınmış bir bağı tesis etmek için bütün bu çaba. Ancak bunlardan daha fazla önemsediği başka bir husus var Başbakanın... Ve her geçen gün omuzlarına yüklenen yükün de sorumluluğun da farkında. O da, dünyanın neresinde olursa olsun, zulme uğrayan mazlum halkların “hamisi” olarak görülüp gönülleri fethederek, duygularda yarattığı küreselleşme.
İşte bu yüzden Başbakan, Çin’e yaptığı resmi ziyareti Urumçi’den başlatarak, Çin hükümetine Uygurlar konusunda ne kadar hassas olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. O caddelere doluşan Uygur halkı da biliyor ki, 2009’da Türkiye halkının gösterdiği tepki neticesinde onbinlerce Uygur katliamdan kurtulmuştur.
Başbakan Erdoğan’lı Türkiye, küresel aktörler arasında, dünyanın neresinde bir zulüm olursa dur diyebilen, tepki gösteren ve milliyeti ne olursa olsun mazlumların yanında yer alan bir ülke görünümündedir. Tam karşılığını bulamadım ancak daha çok dünya liderleri içerisindeki “barış elçisi” demek geliyor içimden.
Çin ziyaretinin Türkiye açısından başka bir önemi daha var. Hatırlayacaksınız BM Güvenlik Konseyi’nin, Suriye’deki şiddetin bir an önce sona ermesi için, insan hakları ihlallerini kınayan tasarısını “bunlar Suriye halkının kendi iç sorunudur” diyen iki ülke veto etti: Çin ve Rusya.
Başbakan, Çin ziyaretinin üçüncü gününde yaptığı basın toplantısında, Suriye konusuna değindi. Erdoğan, Batılı ülkelerin hâlâ Suriye’de neler olup bittiğinden bihaber olduklarının altını çizdi. “Gidip anlatıyoruz Suriye’de yaşananları, ‘biz öyle olduğunu bilmiyoruz’ diyorlar ve ikna oluyorlar. İran da bilmiyor, Rusya da bilmiyor orada neler yaşandığını. Çin’deki yetkililere anlattık Suriye’de olup biteni, artık eskisi gibi bakmıyorlar.”
Ve Başbakan ekliyor: “Zulm ile abad olunmayacağını tüm dünya görecek.”
Dedim ya, keyif sizin keyfiniz... “Önce kendi memleketindeki mazlumlara bak” sözünüzle parmak da sallayabilirsiniz, dünyanın neresinde olursa olsun “zulme karşı çıkan, mazlum halkların yanında olan bir başbakana sahibiz” diyerek gurur da duyabilirsiniz.
Çin ziyaretinden yazmaya devam.