“Elbet bir hinlik vardır seni sevişimde” diyordu bir şiirinde İsmet Özel.
Bu “sevgide” de yolunda gitmeyen bir şeyler var.
Dün Kürt açılımına “Türk sorunu çıkaracak” diye tepki gösterenler, milliyetçi/ulusalcı refleksi olanlar, bugün yıllarınBDP’lisiymiş gibi davranıyor. Oda Tv adlı ırkçı-ayrımcı sitenin ürettiği sistematik etnik nefreti, antisemitizmi ve Kürt düşmanlığını mazur göstermeye çalışanlar, bakıyorsunuz, Uludere için hepimizden fazla feryat edebiliyor.
Tamam, duyguda mantık aramayalım ama sahiden tuhaf görünüyor.
Trafik öbür taraftan da hızlı akıyor. Dün “Kürdistan dağları” nutukları atan biri bugün ulusalcıların en önemli isimlerinden biri haline geliyor, Ergenekon sanığı oluyor. Dün Özgür Gündem’de yazan biri, bugün ulusalcı bir gazetede yazıyor ve kimse bu durumu garipsemiyor.
İnsanlar fikir değiştirir, tamam, ama en azından bunu ifade eder.
Ama ittihatçı gelenek, baştan beri iktidar yolunda ideolojik tutarlılığı sorun etmiyor.
İçeride “ülkeyi Batı’ya satan Akepe”den söz ederken, aynı anda Batı’da “ülkeyi Batı’dan koparmak isteyen gizli gündemli Akepe”den söz edebiliyor. Ya da sigara yasağından Hükümetin “gizli gündemini” keşfedip Batı’daki bir dergiye bunu yazan, aynı anda burada da nasyonel sosyalist bir dergide yazabiliyor.
* * *
Ama biz yine “sevenlere” geçelim.
İlginç bir durum da onlara kucak açanların soru sormaması.
Öyle ya, faili meçhuller için üzüldüğünü söyleyen, ama aynı anda onların katili olmakla suçlananların yargılandığı derin devlet davalarını itibarsızlaştırmaya çalışanlara “siz bizi nasıl bir duyguyla seviyorsunuz” diye sorulmaz mı?
Ama sorulmuyor. Çünkü Kürt Solu kendisi bu davalarla ilgilenmiyor ki başkasına sorsun. “Temizöz Davası”na önce bir avukatlar ordusuyla gelen BDP’liler, sonlarına geldiğimiz bu davada, hem de Diyarbakır gibi bir yerde, meydanı sanık destekçilerine bırakmış durumda. (İstanbul’dan davayı izlemeye giden bir arkadaşım, mahkeme salonuna egemen olan atmosferden şikayet etmiş ve oturmayı başardığında da kalabalık gelen davalı yakınları tarafından nasıl dirsekle kenara itildiğini anlatmıştı.)
* * *
Aslında herkes birbirini biliyor. Ne onlar metamorfoz geçirip Kürt Sorununda aniden hidayete erdiler, ne de hüsnü kabul gösterenler onlara sahiden inanıyor. Hatta pek çok BDP’li, saygı gösterdiği iradenin hatırına onlara tahammül ediyor.
Geçici bir ilişki bu ve galiba tek ortak nokta, “Akepe”ye ilişkin bakışta somutlaşıyor.
Bana göre “ani muhabbet” geliştirenlerin asıl derdi, “çevre”den gelen iktidarın tasfiye etmekte olduğu müesses nizamı ve onun ayrıcalıklarını korumak. Bunun için Kürt solunu daha içeriden ve dokunaklı bir dille ajite ediyorlar.
PKK’nın -veya en azından onun bir parçasının- derdi ise, entegrasyonun çözülmesi ve Kürt kimliğinin Türk kimliğinden ayrışması, çatışmanın derinleşmesi ve “safların” belirginleşmesi için ağır aksak da olsa ilerleyen demokratikleşme sürecinin tersine çevrilmesi. Bu arada Türk solundan isimlerden de yararlanılacaksa neden olmasın?
* * *
Etyen Mahçupyan’ın sıkça işaret ettiği gibi, geçen yüzyılın başında dönemin iktidarını Ermeni Sorununda reform yapmadığı için haklı olarak eleştiren Taşnakların ölümcül hatası, “hürriyet” sloganını bayraklaştıran İttihatçılara inanmalarıydı.
Sarayı devreden çıkarıp devlete egemen olmak isteyen ittihatçı bürokratlar içinse, tutulmayacak da olsa verilmeyecek söz, yarın ilk fırsatta bozulacak da olsa kurulmayacak ittifak yoktu.
Sonuç malum. İktidara el koyanlar, bugünkü Ergenekon Devletinin de temellerini attılar. Hem de dünkü partnerlerinin kanı üstüne.
* * *
Bu iktidar, mümkün olabilecek iktidarların en iyisi değil.
Ama en azından yapabileceklerini biliyoruz.
İktidarı geri almayı başaracak olurlarsa, ulusalcıların yapabileceklerini de.